17 Ocak 2009 Cumartesi

Yurt Baskını (3)

1/1/2009

Yurt Baskını (3)

O gün sabah erken S.B.F. de okumayan, ancak yurtta kalan Bursa'lı -ışıklar içinde yatsın,şimdi aramızda olmayan-sevgili Süleyman Çultu'nun o tarihlerde kız arkadaşı sonradasında eşi Neriman ile birlikte Elmadağ Hapishanesine gitmiştik..

Zira Süleyman da diğer bazı arkadaşlarla birlikte -Tuncer Gürdil gibi- Belediye Otobüsü kaçırmaktan hapiste idiler..

Sırtımda askeri parka,ayağımda postallar ve birde minübüsle gidiş gelişimiz aklımda Elmadağ'a dair....

Dönüşümüz öğleden sonrayı bulmuştu,ama saat kaçtı hatırlamıyorum pek çok ince ayrıntı da olduğu gibi.......İletişim araçları şimdiki kadar gelişmediği için de, yurtta olanlardan da bi haberdik..Ancak Cebeci'ye geldiğimizde bir hareketlilik olduğunu ve hatta okul ve yurt çevresinin polis kordonuna alınmış olduğunu farkettik...Neden niçin dinlemeden kordonun en uygun bir yerinden önce Fakülteye oradan da Yurdun önüne çıktık ...

Yurdun önünde kalabalık içerisinde Sn Cahit Talas polis yetkilileri ile görüşüyor ve baskını durdurmaya çalışyordu..O zaman durumun vehametini anlamıştık ama geri dönüş şansımız kalmamıştı..Katlardan aşağı atılan taş vs ile silah ve marş sesleri birbirine karışıyordu..Sanırım daha güvenli olacağı için kalabalık inekhane girişine yöneldi ...Bizde birlikte tabiki ...İtiş kakış arasında Neriman'ı kaybettim...Biraz sonra Sayın Talas ve diğer amirin takımdan da koptum...ve kendimi inekhanede alt katta yüzlerce polis ortasında kalakalmış buldum..

Katlara çıkabilmem barikatlar ve çatışma nedeniyle mümkün değildi.. polisler çılgına dönmüştü...Bir polis vurun dedi mi, demedi mi hatırlamıyorum ancak birdenbire ulaşabilenlerin hepsi tekme tokat vurmaya başladılar.. Yapabiliğim tek şey başımı kollarımın arasına alarak olduğum yere çökmek oldu..Düşünebildiğim tek şey ise orada linç edilmekte olduğumdu..

Mahkemelere,hapislere razıydım yeterki bu dayak bitsindi..Tam Bu Sırada .:DURUN VURMAYIN!!!!!!!!! DİYE BİR SES İŞİTTİM... birileri halime acımış,ya da dayağı yeterli görmüştü .....tekme tokat bir anda durdu ..yavaşça ürkerek doğruldum ..gözümü araladım .....ve o anda kocaman bir kalas parçasının kafama indiğini gördüm..

Çevremdeki kalabılıktan bana ulaşamayan polis memuru herkesi durdurarak amacına ulaşmıştı...İşin gerçekten şakaya gelir yanı yoktu...Kafamı ellrimin arasına alarak eğilirken etrafa bakınabildiğimde Okul tarafındaki camların önünde bulunduğumuzu farkettim.. Dayak tekrar başlarken son bir hamle ile çatışmada kırılmış olan camdan kendimi dışarı attım..yurt ile spor salonu arasında yukarıdan atılan cisimler nedeniyle polis yoktu..zikzaklar çizerek koşarak spor salonunun olduğu binaya geldim...Üst katta asistan odaları vardı...birsinin odasına girdim mi...beni içeri o mu aldı bilmiyorum ama başımdaki darbelere ilk pansumanı yaptı.. az toparlandım ama orada daha fazla kalamazdım...Yurt tarafında çatışma devam ediyor ve bu arada yukarıdan indirilen kızlı erkekli öğrenci gurupları polis koridorundan dayaklarla ağırlanarak araçlara bindiriliyordu...

Dışarı çıktım kütüphane önünden okul binasına girdim..Çevre hala kordon altındaydı hava kararmıştı...Parkamı okul içerisinde bir yere bıraktım...kalabalıkta gazeteciler-basın mensupları vardı.....ismini,kurumunu nedenini hiç öğrenemediğim birisi beni aracına aldı kordon dışında biryerlerde bıraktı.....

Savaş Özkan

***

68 kuşağı olarak anılıyor, Türkiye'nin bir dönemime adlarıyla, kanlarıyla, damga vuran gençler. Onlar, o yıllara ve daha sonraki yıllara 68 kuşağı diye damga vurdular. O ne damga imiş ki, yıllardır geçti hala silinmedi. Müziklere konu oldu, sinemaya konu oldu, tiyatroya konu oldu, romanlara konu oldu ve hala da olmaya devam ediyor.

O yılları yaşamış hangi birimizde anı yok ki anlatıldığı zaman içimizi burkmasın.

İşte onlardan biri.

Soğuk bir kış günü, yıl 1970. Mülkiye koridorları her zaman olduğu gibi bir telaşın içinde. Sınıflar da dolu kantin de, kütüphane de dolu inekhane de. Gelecekte Türkiye'nin yönetiminde görev üstlenecek pırıl pırıl gençler, hem istikbal mücadelesi veriyor, hem de güçleri yettiği kadar, Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullara baş kaldırıp, çözüm öneriyor, çözüm istiyorlar. Birileri varki, onlar başka şeyler yapıyor. Onlar sınıfta, onlar, kantinde, kütüphenede, inekhane de, nerede üç kişi varsa onların yanında. Dost görünüyor, dost değil, öğrenci gözüküyor öğrenci değil. Milliyetçi gözüküyor, millyetçi değil. Sosyalist gözüküyor, sosyalist değil. Sosyal demokrat gözüküyor, sosyal demokrat değil. Onlar her yerde her şekle girebilen, her renge dönüşebilen bukalemunlar. O günlerin güzel değişi ile ajanlar, provakatörler. Ülkenin ve gençliğin geleceğine ipotek koyanlar.

O gün yine iş başındaydılar. Hemen, Eğitim Fakültesinin arkasında yer alan Niğde Öğrenci Yurdundan, Siyasalın Yurduna kaçan birileri ve bir saat içinde kıyamete dönen Cebeci. Sanki harp var. Sanki Siyasal' ın yurdu vatan hainleri tarafından işgal edilmiş de temizleme harekatı yapılıyor.

Okuldaki sınıflardan birinde folklor çalışması yapıyoruz. Davulun sesine başka sesler de karışıyor. Akordiyonun güzel nağmeleri arasına siren sesleri giriyor. Ve ekip başı oyunu durduruyor. Tüm güzellikler bir anda duruyor ve kendimizi dışarı atıyoruz. Yurt tarafından gelen sesler daha fazla. Neler olup bittiğini anlayıncaya kadar, kendimizi yurtta buluyoruz. Orası bizim yurdumuz. Küçücük bir dolabın içinde kitaplarımız var, giysilerimiz var, hatıralarımız var, memleketten gelmiş kuru birkaç parça gıda var. Zaten her şeyimiz de o. Koşarak odamıza çıkıyoruz. Neler olup bittiğini anlamaya çalışırken yurdun etrafı çevriliyor ve polis şefi tarafından teslim olmamız isteniyor. Kim, neden, niçin.? Artık bu soruların cevabını vermek çok zor.Kimse duymaz. Çünkü artık silah sesleri duyuluyor. Bomba sesleri duyuluyor. Göz yaşartıcı bombaların sinsi kokusu bununla ilk defa tanışan gençlerin önce nefeslerini, sonra gözlerini yakmaya başlıyor.

Altı katlıdır, siyasallının yurdu. O katlarda yatarlar, inekhanede ders çalışırlar, kantinde çay içerler, sabahları iki lokma börek yerler okula öyle giderler. Yemek hanede karınlarını doyururlar, akşamları belli saatler arasında yapılan TRT'in siyah beyaz televizyon yayınlarını izlerler şöyle yüksek bir yere iliştirilmiş televizyondan.

Her bomba patladığında, bu güzelliklerden biri havaya uçuyor, havaya uçan hayallerle birlikte, katlarda sıkışan siyasallılar da havaya uçan duygularını kovalarcasına bir üst kata çıkıyor. Gençliğinin içinde yarattığı öfke ile , kendisine yapılan haksızlığa balkonlardan aşağı gazoz şişeleri atarak karşılık vermeye çalışıyor.

Her yükseldikleri katın merdivenlerine somyaları barikat yapıyor, güvenlik arıyor. İşte o anda.... Onlar durmuyor. Katlardan tabanca sesleri de geliyor. Birileri, ateşin üzerine gaz döküyor ve alevler büyüyor. Alevler, barikatları eritiyor, yakıyor. Birinci kat, İkinci kat, üçüncü kat, dördüncü kat beşinci kat ve son kat. İlerleyen saatler, hava artık karanlık ve Cebeci, barut kokuyor.

Altıncı katta kadar gelebilenler artık korkuyor. Neler olacak, kimse kimseyi göremiyor. Gözler yanıyor. Yıkamak çözüm değil. Silmek çözüm değil. Ne yapsan boş, kıvranıyorsun. Sanki ortalık bir cehennem. Birileri, tırnak makası ile, birileri kağıt makası ile birileri, traş makinası ile bıyıklarının ucunu kesiyor. İnsanların bıyıklarına göre değerlendirildiği günler. Suç unsurları yok ediliyor.

Beşinci katın merdiven ağzından yükselen bir sese kulak kesiliyoruz. "Teslim olun, kılınıza zarar gelmeyecek" - "Söz"

Zaten çıkacak başka kat da yok Ya çatıya çıkıp atacaksın kendini aşağıya öleceksin, ya da?

Yolun sonu. Son kat merdivenine yığılmış barikatlar çözülüyor ve sonra .......... sonrasını anlatmak kolay değil. Ondan sonra olanları anlatmak kolay değil. Aslında anlamak ta o kadar kolay değil. Yaşayan 300 genç insan biliyor ondan sonrasını. Birde altı katlı siyasalın, siyasallıların yurdu biliyor. Ama hatırlamak istemiyor. Satırlara bile giremiyor. Kalem duruyor. Kalem titriyor. Nefes yükseliyor. Kalp ritmi artıyor.

O anı yaşayan tüm kardeşlere selam olsun.

İlerleyen saatlerde, teker teker toplum polisi araçlarına bindiriliyoruz ve bilinmeyen bir yerlere götürülüyoruz. Polisler teker teker soruyor. - Sen nerelisin ? - Yozgatlıyım. Polislerden Yozgat'lı olan geliyor. Ve Yozgat'lı hemşehrisini, komşusunu, Yozgat'lı Ahmet abisinin oğlunu o dövüyor. Bir başkasına soruyorlar bu kez. -Sen nerelisin ? - Antep'liyim. Antepli geliyor bu kez, Antep'in adını kirlettiğini düşündüğü hemşehrisini o dövüyor.

İstanbullu'yu, İstanbull'lu, Tokatlı'yı Tokatlı ...... En arka sırada burnuna yediği darbe ile kanlar içinde acıyla kıvranana sıra geliyor. -Sen nerelisin lan?

Ispartalıyım. - Ne Ispartalımısın? Bu defa o bütün arkadaşlarını çağırıyor. Gelin arkadaşlar, burada Ispartalı var. O zamanın Başbakanı Ispartalı olup bu ülkenin içindeki kaosun sorumlusu olarak onu gördüğünden olsa gerek "gelin arkadaşlar gelin burada Isparta'lı var. Ne geldiyse bunların yüzünden bu memleketin başına geldi." diyor ve bir anda tüm memleket, Anteplisi, Tokatlısı, İstanbullusu, Muğlalısı ...... vuruyor Ispartalı'ya.

Vuruyor, vuruyor, vuruyor, Ispartalı iki koltuğun arasına yığılıp kalıyor ...... Artık hiçbir şey hissetmiyordu, sanki vücudu ve ruhu ayrı ayrı yerlerdeydi. Karanlık bir dünyada idi. Bu karanlığın içinde uzaklardan bir ışık içini aydınlatıyor, bir ses içini ısıtıyordu. Orada, aydınlık bir dünyada arkadaşları ile birlikte Vatan Yolunda inançlı ve kararlı adımlarla kol kola yürüyorlar ve hep bir ağızdan Mülkiye marşı söylüyorlardı.

Başka bir aşk istemez

Aşkınla çarpar kalbimiz

Ey Vatan gözyaşların

Dinsin yetiştik çünkü biz.

Bu arada Polis aracı, bilinmeyen yerlere ve bilinmeyenlere doğru götürüyordu, geleceğe umutla bakan 300 burulmuş genç yüreği.

Bahri Öktem

*

SEVGİLİ MÜLKİYELİ ARKADAŞLAR..

Sevgili Bahri Öktemle başlayan ..

Sevgili Cengiz Özkan ,

H. İbrahim Mısırlı Ve Savaş Özkan'la ile ivme kazanan..

Sevgili Melih Aşıkla boyut degiştirmeye başlayan

Ve Sevgili Başkanımızın

"Yurt baskını Mülkiye Tarihinde bir kırılma noktası' dır.." tesbiti ile de

BİLAY'ın ve tüm mülkiye camiasının Mülkiye tarihine sahip çıkma kapsamında..

Hedef politikamıza dönüşen ..

İktidar tarafından Ankara Polisi marifetiyle sahneye konulan...

24 Ocak/1970 tarihli

Kanlı

Büyük Yurt Baskını...

Anıları...

Aslında Sadece anıyı anlatan 3 ögrenci arkadaşımızın bir olayı degildir..

Bu olay... 61 Anayasasının Hüküm sürdügü 70lerin Türkiyesinde..

Her fakülte ögrencisinin başına gelebilecek türden "vakay-ı adiye" de degildir..

Bu olay ...basit bir ögrenci nümayişinin engellenmesi degildir..

Bu olay.. ..egitimin saglanması yada adli bir vaka gerekçesiyle..

Bir Fakülteye polis davet edilmesi degildir...

Bu olay ..Bir fakültenin boykotla yada konsey kararıyla yada polis zoruyla kapatılması hiç degildir..

Bu olay ..Cumhuriyet Tarihinde bir fakülte yurduna üst üste polis baskınları ve baskıları yapılarak..

İlk kez bir ögrenci yurdunun kapatılması amaçlı...

İktidar polisinin planlı bir eylemidir..

Bu Olay.. tüm Mülkiyelileri derinden etkileyen bir felaket oldugu kadar..

Türkiyede iktidar güçlerinin...

Özerk üniversiteleri yok ettigi..

Üniversite Gençligini bilim ve çagdaşlık yolundan çevirdigi..

Cumhuriyetin Emanetçileri gençlerin...

Pasifize depolitize edilmesi harekatında en büyük hedefini ele geçirdigi..

"Gomonist" diye adlandırdıkları...

Mülkiye ögrencilerinin "ana karargahı" diye belledikleri ..

Mülkiye dayanışmasınıögreten....mülkiye ruhuna veren yurtlarının kapatılması süretiyle.. toplumsal bilinci yurt bilinci ve tarih bilinci Erozyona ugratılmış.bir gençlik yetiştirilmesi projesinin...

İlk ayagının gerçekleştirildigi bir dönüm noktasıdır....

İlk yurt baskını...

Bu büyük yurt baskınının öncüsü...

Yurt'un birdaha açılmamak üzere kapatılmasını saglayan üçüncü baskın ise..

Arkadaşlarımızın anlattıgı büyük baskının artçısıdır..

Bu olayın gerçek tanıkları sadece ve sadece

O gün ve o gece yurtta yada göz mesafesinde çevrede olan mülkiyeli ögrencilerle birlikte ..

Özellikle polis ve köpekköy çocuklarının...

Onur kırıcı insanlık dışı davranışlarına maruz kalan Ögrencilerdir..

Ve o ögrenciler bugün 58-61 yaşlarındadırlar..

Ve o ögrencilerin 38 yıldır hiç konuşmadılar..

Kamu oyuna ..

Yada Yargıya hiçbir şey anlatmadılar..

Ermeni ve kürt' lere..

Türklerin yaptıkları Soykırım...(!) la ilgili..

Kitap üstüne kitap...

Tez üstüne tez..

Yazan isimleri malum Mülkiyeli Hocalar da

Bu konuda tek bir satır yazmadılar..

Hiç tanımadıkları hiç bilmedikleri ermenilere..

Hiç yaşamadıkları dönemlerde kendi öz babasının ne işkenceler yaptıgını..

Mülkiyeli arkadaşının suratına haykıran ..

mülkiyeli arkadaşlarımız..

Bizzat yaşadıkları gördükleri İktidarın polislerince arkadaşlarına yapılan..

İnsanlık dışı işkenceleri görmemezlikten geldiler..

Bu konuda ne bir şiir yazıldı.. ne bir kitap..

Bu konuda ne bir dava açıldı...

Ne de medyada bir kampanya başlatıldı....

Ve dövme sövme hakaret onur kırıcı hertürlü işkenceye maruz kalmış...

Ya da tanıgı olmuş..

Bu ögrenciler...

Bir kısmı olayı tekrar yaşamak için hep suskun kalırken..

Bir kısmı ise..

Yıllar sonra sadece dost meclislerinde..

Maruz kaldıkları insanlık dışı muameleyi..

O anda yaşadıklarından duydukları dehşetten yılgınlıktan yalnızlıktan hiç bahsetmeden yorum yapmadan..

Sadece olayın polis yönü ti'ye alınarak..

"hatırlar mısınız" diye başlayan eski bir ögrencilik anısı olarak anlatılıp...

Geçiştirilmesini tercih etmişlerdir....

Vee gelinen noktada..

Bu tarihi dramatik olayın..

Her yönüyle ilk agızdan tanık ve yaşayanlar tarafından anlatılması anlatılanların kayıt altına alınması .

Artık bir zorunluluk haline gelmiştir..

Özellik Kız ögrencilerin bu konuda daha aktif olmalarının gerektigi..

Üzerinden 40 yıl geçen bu olay artık kimsenin şahsi özel kişisel bir olayı olmadıgı...

Artık bu anıların Mülkiye Tarihinin bir parçası haline geldiği ..

Düşünceyiz..

Tüm beyanların bir kitapta yada bir dosyada toplanıp

Birbirini teyid eden beyanlardan..

Baskın oldugu o günki 24 saatin..saat saat ..dakika dakika..

Tam bir hikayesinin çıkarılmasının..

Mülkiyeli Hocalar .. gazeteci ve televizyoncuları ile temas kurulmasının..

Onlarla bu konunun enine boyuna konuşulmasının..

Gerekirse anma toplantılarının düzenlenmesinin

Bu amaçla.... anlatanların..

Mümkün mertebe...

Yer, zaman, yanındaki arkadaşı daha sonra görüştügü arkadaşının isimlerinin..

Keza.. muhatap oldugu polislerin isim ve rütbe yada akıllarında kalan belirgin tarifleri..

Yazmalarının gerektigi..

Böylece yıllar geçtikten sonra bile...

Bir hakkın teslim edilmesini..

Hukukun üstünlügünün galebe çalmasını..

Veeee ...bize en azında bir özür borcu olanların ..

Bizden özür dilemelerinin saglanması..

Gerektigi düşüncesindeyiz..

O tarihte işkence gören..

Yurtsever bir fakülte ögrencisi olmaları dışında..

Mülkiyeli olmaları dışında..

Hiçbir günahları olmayan..

Dolaplarındaki 3-5 kitap 5-10 fotograf...

Annesinin ördügü bir kazak

4 dandik gömlek ..

4-5 iç çamaşırından başka malvarlıgı bulunmayan..

Ve bu degerli malları polisler tarafından daha önce yapıldıgı gibi yani..

Alınmasın, yakılmasın, atılmasın... kaygısıyla...

Odasında malının başında durmak niyeti dışında...

hiçbir art niyetleri olmayan..

Ve yurt baskını sırasında üzerlerinde ve odalarında bir tek silah bile bulunamayan..

Hiçbir örgütle fiili bir baglantıları tesbit edilmeyen

Buna ragmen..

Bir pkk militanına gösterilen bu örgütün başına gösterilen ilginin yüzde biri bile gösterilmeyen

Pkk lılar adeta kahraman ilan edilirken ..

Hepsi birer terörist ilan edilen..

Bu ...dürüst ..yigit ve vatansever ..

Özgür ve bagımsız düşünceye sahip...

Tüm mülkiyeli arkadaşlarımızın önünde...

Saygıyla egiliyoruz..

Onlar bizim kahramanlarımız olarak...

Mülkiye tarihinde en degerli yerleri almışlardır......

Saygılarımla..

Mekan DEMİRKAYA

Ankara. 03.01.2009..

FREE Animations for your email - by IncrediMail! Click Here!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder