18 Ağustos 2008 Pazartesi

HAYYAM ÇEVİRİLERİNE İLİŞKİN KISA BİR NOT

1. Zaman zaman internette Ömer Hayyam’ın olduğu ifade edilen şiirler dolaşıyor. Ne çevireni belli, ne kaynağı. Birkaç gün önce gelen bir ileti şöyle başlıyor:

‘……..
"Irmaklarından şaraplar akacak" diyorsun
cennet-i alâ meyhane midir?
"her mumin'e iki huri" diyorsun
cennet-i alâ kerhane midir?
….’


Tuhafıma gitti. Çeviriyi yadırgadığım gibi bu rubainin gerçekten Hayyam’ın olup olmadığından da kuşkuya düştüm. Rubaileriyle kendisinden sonraki şairleri etkileyen ve yaşadığı dönemin çok önemli bir bilim adamı olan Hayyam’ın yukarıdaki mısraları yazmış olabileceğine inanamadım.

2. Önce evdeki kitapları gözden geçirdim. Sonra başka kaynaklara başvurdum.

Abdullah Cevdet, Hüseyin Daniş, Hüseyin Rıfat, Yahya Kemal, Feyzullah Sacit, İhsan Hamami, İ.Alaeettin Gövsa, Sabahattin Eyüboğlu, Orhan Veli, Abdülbaki Gölpınarlı, M. Raif Yengin ve Ishak Rafet ve Mehmet Kanar’ın çevirdiği yaklaşık 1400 rübaiyi okudum.

‘Bir şiir çevrilemez, yeniden yazılır’ özdeyişini doğrularcasına çeviriler arasında çok büyük farklılıklar olduğunu gördüm. Bir örnek olarak Hayyam’ın çok bilinen bir rubaisini (bknz: ek) ve çevirilerini aşağıda sunuyorum:

Âmed seheri nidâ zi meyhâne-i mâ
Key rind-i herâbâtî-i dîvâne-i mâ
Berhîz ki por konîm peymâne zi mey
Zan pîş ki por konend peyhâne-i mâ

Dreaming when Dawn’s Left Hand was in the sky
I heard a voice within the tavern cry
"Awake, my Little ones, and fill the Cup
Before Life's Liquor in its Cup be dry."
Fitzgerald (1854)

Bir sabah meyhanemizden şöyle bir nida geldi: Ey bizim divanemiz, rind-i harâbâtî! Kalk ki peymanemiz doldurulmadan (yani ömrümüz bitmeden, kafatasımız toprakla dodurulmadan) evvel peymanemizi şarapla dolduralım.
Abdullah Cevdet (1914)

Seher vakti bizim meyhaneden şöyle bir ses geldi: Ey bizim harâbâtî ve mecnun rindimiz, kalk. Peymane-i hayatımız dolmadan evvel (hayattan kısmetimiz kesilmeden evvel) biz peymanemizi şarap ile dolduralım.
Hüseyin Daniş (1922)

Bir sabah vakti bir nida geldi bizim meykededen
Dedi: Ey rind-i harâbât ne durursun sen yahu?
Kalk ki lebriz edelim mey ile peymâneleri
Olmadan boş kafamız hâk-i siyehle memlû
Hüseyin Rıfat (1924)

Meyhaneden gelip bir seheri sâda dedi:
Ey rindi gûşe-giri harâbat, ey Ömer!
Artık uyan da câmını doldur şarap ile
Peymanei hayatını doldurmadan kader
İ.Alaeettin Gövsa

Fecrin altın bardağı ufukta yükselirken
Uyanık, tatlı bir ses duydum meyhanemizden
Kalk ey deli bekrimiz ! Bardağa şarap doldur
Ömrümüzün bardağı dolup bitmeden
Feyzullah Sacit

Meyhanede bir ses dedi ki : Varken neyimiz
Gün doğdu a sarhoş deli külhanbeyimiz
Biz dolduralım şarabı bir ölçeğe kalk
Binbir acı dolmadan hayat ölçülemez
İhsan Hamami

Ve Nazım, onu yeniden yazmış:

‘- Şarapla doldur tasını, tasın toprakla dolmadan,’ dedi Hayyam.
Baktı ona gül bahçesinin yanından geçen uzun burunlu, yırtık pabuçlu adam:
‘-Ben, bu nimetleri yıldızlarından çok olan dünyada açım,’ dedi,
‘şaraba değil, ekmek almaya bile yetmiyor param…’

3. Bu örnekler de gösteriyor ki şiir çevirisi ‘sadık olursa güzel, güzel olursa sadık olmuyor.’

Ama yine de özen göstermek lazım. Aksi halde şiir şiir olmaktan çıkıp lalettayin, hatta estetikten uzak, kaba saba bir metne dönüşebiliyor.

4. Okumalarım sonucu ("Irmaklarından saraplar akacak" diyorsun) mısraı ile başlayan rubainin aşağıda metinlerini ve çevirilerini sunduğum iki rubaiden birisinin aslından çok uzak bir çevirisi olabileceği sonucuna vardım:

Gûyend behişt u hûr u kovser bâşed.
Cûy-i mey u şîr u şehd u şekker bâşed.
Por kon kadeh-i bâde vu ber destem nih.
(Yek câm bedih be yâd-i an ey sâki)
Nakdî zi hezâr nisye bihter bâşed.

Derler ki: cennet var, huri ve kevser var.
Mey ırmağı var, süt, bal ve şeker var.
Doldur bade kadehini, ver elime;
Bin veresiyeden iyi bir peşin var.
Mehmet Kanar

Gûyend, behişt u hûri ayn hâhed bud
Vancâ mey-i nâb u engebin hâhed bud
Ger mâ mey u ma’şuka perestim, revast
Âhir ne beâkibet hemin hâhed bud

Diyorlar ki öbür dünyada cennet ve huriler olacak. Hem orada halis şarap ve bal bulunacak. Biz burada şimdiden şarap içer ve güzel seversek ne var? Sonumuz yine öyle olacak değil mi?
Hüseyin Daniş

5. Cennet ve hurilerle ilgili iki rubai birbirine çok benziyor. Bunlardan birisi Hayyam’a ait olmayabilir. Ancak her ikisinde de mutedil bir uslupla bu dünyada da cennette vaad edilen nimetlerin bulunduğu düşüncesi ifade ediliyor.

Hayyam çok bilinen bir şair. Kendisinden sonrakileri de çok etkilemiş. Onu okurken bizim divan şairlerimizi, Fuzuli’yi, Nef’i’yi, Şeyhülislam Yahya Efendi’yi ve diğerlerini hatırlamamak imkansız. Üstelik bizimkilerin şiirleri daha düzgün ifadelerle günümüz Türkçesine çevrilmiş.

Günümüz Türkçesine layıkıyla aktarılan Hayyam’ı okuyalım; Hafız, Firdevsi ve diğerlerini de; bizim divan şairlerini de.

Sözü Hayyam’ın bir rubaisi ile bitirelim:

Serdefter-i âlem-i meânî aşkest
Serbeyt-i kasîde-yi cevanî aşkest
Ey anki haber nedârî ez âlem-i aşk
İn nokte bedan ki zindegânî aşkest

Anlamlar aleminin serdefteri aşktır
Gençlik kasidesinin serbeyiti aşktır
Ey aşk aleminden habersiz insan
Bil ki her ne var ise hayatta aşktır

(Hayat aşktır.)

İhsan Feyzibeyoğlu
4.9.2008
*
Hâmiş:

Yukardaki notu hazırladıktan yaklaşık 6 ay sonra kitaplığımda Rıza Tevfik Bölükbaşı’nın, içinde bulunduğu dönemin koşullarını da dikate alarak Hayyam’ın bilim adamı ve şair özelliklerini çeşitli yönleriyle çok iyi değerlendirdiği Ömer Hayyam ve Rubaileri isimli eserine rastladım.(*)

Rıza Tevfik, internette dolaşan bazı rübailerin gerçekten Hayyam’ın olup olmadığından kuşkuya düştüğüm için hazırladığım notun sonunda Farsça metnini ve kendimden de bir şeyler katarak çevirisini verdiğim rübai için şöyle diyor: ‘Bu, Allahı bile aşk tanıyan en büyük sofilerin iddiasıdır. Hayyamın değildir.’

Çok şaşırdım ve Hayyam’a ait olmaması muhtemel bir rübaiyi seçip notun sonuna koyduğum için mahcup oldum.

Notu okuyanlardan özür diliyorum.

Kitapta dikkatimi çeken diğer bir husus Rıza Tevfik’in de Hayyam’a ilişkin çalışmalarını tamamladıktan sonra yeni bir kaynağa ulaşmış, eline bir Macar müsteşrikinin Hayyam’ın el yazması risalelerini içeren kitabının geçmiş olması.

Rıza Tevfik bu kitaptan hareketle ‘benim kırk seneden beri rübailerini büyük bir keyifle okumakta olduğum bu kıymetli adam namına yazılmış olan Rubaiyat Risaleleri onun bazı güzel ve asil rubaileri ile beraber birçok şairlerin ve sofilerin ve hatta bazı rezil ve yüzsüz hayasız adamların rubailerini de şamildir.’ dedikten sonra bazı örnekler veriyor.

Şaraba ve sarhoşluğa dair mubalağalı ifadeleri içeren bazı rubailerin Hayyam’ın eseri olmayabileceğini şu gerekçe ile açıklıyor: ‘Hayyam şarap içmiyordu demiyorum. Bilakis zannederim ki her keyif sahibi zarif ve epikürist ve şair İranlı yahut Türk yahut frenk gibi âlâsını içerdi; fakat adamca içerdi sanırım.Öyle küp dibinde sızan harabatilerden değildi. Bir kere mevkii içtimaisi ve ilmî vazifesi ona manidi.’

Bir dipnotunda da ‘Ben mektebi mülkiye şakirtlerinden ve şiir söylemeğe başlamış heveskârlardan iken’ diye başlayıp Kaymakam Rıfat Beyin Hayyam’dan mülhem bir gazelinden bahsediyor.

Rıza Tevfik, kısa notumda çeşitli çevirilerini sunduğum ‘Âmed seheri nidâ zi meyhâne-i mâ’ mısraıyla başlayan rubaiyi arkadaşı Hüseyin Daniş’inkine benzer bir şekilde Türkçeye şöyle aktarıyor:

‘Seher vakti bizim meyhaneden bir nida geldi (Ve dedi ki:) Ey bizim harâbâtî ve divane rindimiz! Kal ki kadehi şarap ile dolduralım, bizim kadehimiz doldurulmazdan evvel.

(*)Rıza Tevfik Bölükbaşı, Ömer Hayyam ve Rubaileri, İstanbul, Ahmet Halit Kitabevi, 1945