17 Ocak 2009 Cumartesi

Yurt Baskını 2

2/1/2009

Yurt Baskını 2

Sevgili Cengiz;

Ben de hazır konu açılmışken, hayatımı ve kaderimi değiştiren o mahut

baskında yaşadıklarımı Bilay ailesiyle paylaşmak istiyorum:

Servet, Koray ve ben 5. katta aynı odayı paylaşıyoruz. Ben de baskın öncesi

dışarıda olup, son anda odamızı talandan kurtarmak için içeri girenlerdenim.

Ama sizlerden önemli bir farkım var. Pantalonumun arka cebinde bir polis

kartı taşıyorum. Bu kartın varlığını Servet ve Koray'dan başka da bilen yok.

Polis Koleji çıkışlıyım ve Mülkiye'de Emniyet hesabına hizmet karşılğı

burslu öğrenciyim.Yani resmen polis değilim. Cebimdeki kart ise, Kolej

bitiminde başlayan ve Mülkiye'ye kaydımla birlikte sona eren 4 aylık

stajer polis memurluğu için verilen kart. Sanırım stajer kartı olduğu için

geri almadılar. Ben de onu, belediye araçlarında ve stadyum girişlerinde

dört yıl boyunca serbest giriş kartı olarak kullandım. İşte polisin basacağını

göre göre son anda Yurda girişimin bir nedeni de o karttan aldığım cesaret

ve özgüvendir.

Odaya geldiğimde Koray ve servet odadaydı. Hemen ardıdan da kıyamet

koptu zaten. Korku ve panikle ne yapacağımızı düşünürken, Korayın

önerisiyle polis kapıya dayanıncaya kadar kapımızı kimseye açmamaya

karar verdik ve öyle de yaptık. Polisin her katı tek tek zaptederek bizim

kata gelişinin hikayesini zaten biliyosunuz. Neyse, kattaki o unutamadığımız

gürültü patırtı arasında bizim kapı da "açın polis!" nidalarıyla gümbürdedi.

Hani ben onlardanım ya! O güvenle arkadaşlarıma siz geri durun deyip

kapıyı polise ben açtım. Kendimden endişem yok da, Servet'le Koray'ı

kurtaracağım aklım sıra. Kapıyı usulca açtım, üç toplum polisi. Buyurun

deyip odaya davet ettim. İçerde rahatça anlatacağım derdimi. Bana "sen gel"

dediler. Adımımı dışarı atmamla birlikte, üçü birden coplarla üstüme çullandılar.

Neye uğradığımı şaşırdım. Coplar yağmur gibi her yerime kıyasıya iniyordu.

Önce, başımı kolarımın arasına saklayarak aşağıya çöktüğümü, sonra bütün

gücümü kullanarak ayağa kalkarken "yapmayın ben polisim" dediğimi, daha

olayı demin yaşamış gibi hatırlıyorum. Bunu duyunca beni hemen boş bir

odaya çektiler. Biri sert şekilde "göster kartını" dedi. Arka cebimden üzeri

naylon kaplı kartımı çıkartıp verdim. Üçü de kuşkulu gözlerle kartı incelemeye

başladı. O sırada kapıdan, Kolejli ağabeyim ve hemşehrim Komiser Ruhi İmatoğlu

girmez mi! "İbrahim ne işin var senin burada" diye bağırdı önce. Oysa Mülkiye'de

okuduğumu biliyordu. Yine de orada bulunmama çok şaşırmıştı. Ben çabucak

hikayeyi anlatırken, onun devresiden Komiser Kasım abi de çıkageldi.

İkisi birlikte beni aralarına alarak odadan çıkardılar. Koridora çıkınca etrafa

bakındım, Servet'le Koray'dan eser yoktu. Çoktan uçurmuşlardı onları.

Bunu her hatırlayışımda, yüreğimin derinliklerinde onları kurtaramamış olmanın

burukluğunu ve ezikliğini hissederim.

İki komiserin arasında olmama rağmen, koridorda ve merdivenlerde rastladığımız

her polis üstüme saldırıyor, cop, tekme, tokat Allah ne verdiyse nasibimi

alıyordum. Meğer iki rütbelinin arasında görünce, beni azılı ve önemli biri sanıp

hizmete katkıda bulunmaya çalışıyorlarmış. Aşağı indiğimizde, başlarındaki

sivil giyimli Müdür de aynı teşhisle "kim bu" diye kükredi. Durum kendisine

anlatılınca da, "ne bok işi varmış burda, atın dışarı s..tir olsun gitsin" diyerek

nihai talimatını verdi. Beni güvenli bir mesafede bıraktılar. Ara sokaklardan

yürüyerek önce Kızılaydaki Gökdelenin tuvaletine girip, yüzümdeki ve kafamdan

sızan kan lekelerini olabildiğince temizlemeye çalıştım. Sonra da Sabahattin'lerin

oturduğu bekar evine kapağı atmayı başardım. Daha sonra,19 Mayıs Karakoluna,

oradan da Emniyet Sarayına götürülen arkadaşlarımızın yaşadıklarını öğrenince,

hepimiz dehşete kapıldık.

Daha çok ayrıntı var ama, sözü uzatmak istemiyorum. Asıl vurgulamak istediğim

şey, bu olayın benim hayatımı nasıl değiştirdiği. İçimde polis olma hevesi ve isteği

hiç kalmamıştı. Bu yüzden okul biter bitmez, hizmet borcuma rağmen Emniyete

girmeyip Ziraat Bankası'nın açtığı müfettişlik sınavını kazanarak kapağı oraya attım.

Burslardan ve parasız yatılı eğitimden doğan tüm borcumu da Devlete geri ödedim.

Sevgili Bahri'nin de belirttiği gibi, bu olay, hangi arkadaşlarımızın üzerinde ne derin

ve unutulmaz izler bıraktı kim bilir?

Sevgiyle, sağlıkla ve hep mutlu kalın.

Halil İbrahim Mısır

***

Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin en önemli seçimlik dersi Mülkiye Yurdu idi.

Bazı dersler bir kere okunur; maliye, iktisat, hukuk, muhasebe gibi dersler 4 yıl boyunca çeşitli kılıklara sokularak tüllabın karşısına çıkarılırdı. Mülkiye Yurdu dersi ise, sermuharririmizin hatıralarında da anlatıldığı üzere, yaz ve sömestre tatillerinde de alınırdı.

Mülkiye Tarihinde ve Mülkiyelilikte en önemli kırılma noktalarından birisi yurt baskını ve daha sonra yurdun kapatılmasıdır.

Bu olay Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni sıradanlaştırma, Mülkiye ruhunu zayıflatma sürecinin başlangıcıdır.

Mülkiye'nin kuruluş tarihine ilişkin tartışmalardan hareketle hazırladığım ve e-posta grubumuza gönderdiğim bir iletide, 150.yıl etkinliklerinden bazılarının Mülkiye tarihi için önemli sayılabilecek olayların vuku bulduğu günlerde gerçekleştirilmesini önermiş, bu tarihlerden birisinin de 24 Ocak 1971 olduğunu ifade etmiştim.

Bu çok önemli olayı dün yaşamış gibi ayrıntılarıyla anlatan Cengiz'i ve anılarını ileten diğer arkadaşlarımızı kutluyorum.

İhsan

***

Sevgili Cengiz,

Günaydın yazını ağlayarak okudum.Hiç unutulmayacak anılar.Çok etkilendim fazla birşey yazamıyorum.

Hoşçakal

Sevim Alpaslan

***

1968 Mülkiye Mezunu,Daire Başkanım,Üstadım,Sn.Gürsel Demirok,Yurt Baskını hatıralarından etkilendi ve ilişikteki yazıyı sizler için kaleme aldı.Sevgiler,saygılar.

Emine PAMUK

GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEK

Emine Pamuk elinde bir bilgisayar çıktısıyla odama girdi. "Başkanım bunları okuyun, bizim çocuklar Mülkiye'de unutamadığı anılarını yazmışlar.

Emine Hanım'la aynı kamu kuruluşunda çalışıyorum. O da benim gibi Mülkiyeli. Benden birkaç yıl sonra mezun olmuş.

Emine Hanım'ın elime tutuşturduğu 70'li Mülkiyelilerin kurduğu BİLAY Vakfı üyelerinden gelen bilgisayar çıktısına göz atıyorum. Hemen hepsi hHemenHemenenenenenHepsi 70'li yıllarda Siyasal Bilgiler Fakültesine yapılan polis baskınlarıyla ilgili. O tarihlerde polisin ne denli şiddetine, hakaretine maruz kaldıklarını, bu şiddetin yaşamlarında ne denli izler bıraktığını anlatıyor.

Okudukça geçmiş yıllara dönüyorum. Fakülte'den mezun olduğum yıl 1968. Bu itibarla sırası geldikçe "Ben de 68 kuşağındanım" diye öğünenlerdenim.

Almanya'da Başkonsolos olarak görev yaptığım tarihlerde Almanya'da doğup büyüyen ve üniversiteye devam eden gençlerimiz "Lodos" adlı bir dergi çıkartmışlardı. Derginin ilk sayısında benimle de bir söyleşi yapmışlardı. Söyleşide gençler fakülte günlerime ait sorularda yöneltmişlerdi. Verdiğim yanıtta:

"Biz Siyasal Fakülteler öğrencileri solcuyduk. Faşistlerin, sağcıların yuvası olarak gördüğümüz diğer fakülteleri beğenmezdik. Şimdi hala o günlerin acılarını çekiyoruz. Çünkü o tarihlerde farklı görüşlerde olan öğrenciler arasında diyalog ortamı yoktu. Sorunları tartışma ve çözüm arama kültürü gelişmemişti. Başlangıçta taşlı sopalı olan tartışmalar, zamanla silahların konuştuğu, kanların döküldüğü ve sağcısıyla solcusuyla nice gencimizin yaşamında önemli izler bırakan, acılı anılara dönüştü."

Gençler sormuşlardı "Bu acılı olaylardan siz ne çıkardınız ?" yanıt olarak: "Farklı görüşlere sahip olan gençler aralarında diyalog kurabilseydi ve sorunlara hoşgörü ortamında çözüm arama yoluna gidilebilseydi, bu acıları yaşamazdık. Almanya'ya geldikten sonra geçmişte faşist olarak nitelendirdiğimiz insanlarımızla tanışma fırsatı buldum. Gördüm ki onlarda vatanlarını seviyorlar, onlarında belirli kaygıları var, inandıkları değerler var. Her bakış açısının doğruları vardır. Bunları ortaya koymak ve birlikte konuşarak çözümler bulmak gerekiyor."

Bu söyleşi dergide "Başkonsolos: Biz Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğrencileri Solcuyduk." başlığıyla yayınlanmıştı.

Sağcısıyla, solcusuyla farklı görüşteki kişilerden bir kısmı 70'li ve 80'li yıllarda Avrupa ülkelerine iltica etmişlerdi. Söyleşide ifade ettiğim gibi, Başkonsolos olarak görev yaptığım tarihlerde, kendileriyle zaman zaman görüşme fırsatı bulmuştum. Hepsinin ortak yanı Türkiye özlemi, vatan özlemiydi. Hepsinin Türkiye'nin sorunlarına bakış açıları üç aşağı beş yukarı birbirine benzerdi. Bu durumu gördükçe çok hayıflanır, çok üzülür ve kendime sorardım. "Nerede hata yaptık? Neden sorunlarımıza, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi hoşgörü ortamında tartışıp, çözüm aramadık. Yoksa birileri bizi kullandı mı, kullanıldık mı ?"

Bu soruların yanıtı ne olursa olsun şu bir gerçek: O yıllardaki öğrenci olayları ve arkasından gelen askeri müdahaleler, Türkiye'ye çok zaman kaybettirdi. Kan kaybettirdi.

Hala, 2000'li yıllarda, o tarihlerde kıymeti anlaşılamayan, özgürlükçü, 1960 Anayasası düzeyini arıyoruz. Avrupa kapılarında Türkiye'nin insan haklarına saygılı, demokratik bir hukuk devleti olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.

***

SEVGİLİ MÜLKİYELİ ARKADAŞLAR..

Sevgili Bahri Öktemle başlayan ..

Sevgili Cengiz Özkan ,

H. İbrahim Mısırlı Ve Savaş Özkan'la ile ivme kazanan..

Sevgili Melih Aşıkla boyut degiştirmeye başlayan

Ve Sevgili Başkanımızın

"Yurt baskını Mülkiye Tarihinde bir kırılma noktası' dır.." tesbiti ile de

BİLAY'ın ve tüm mülkiye camiasının Mülkiye tarihine sahip çıkma kapsamında..

Hedef politikamıza dönüşen ..

İktidar tarafından Ankara Polisi marifetiyle sahneye konulan...

24 Ocak/1970 tarihli

Kanlı

Büyük Yurt Baskını...

Anıları...

Aslında Sadece anıyı anlatan 3 ögrenci arkadaşımızın bir olayı degildir..

Bu olay... 61 Anayasasının Hüküm sürdügü 70lerin Türkiyesinde..

Her fakülte ögrencisinin başına gelebilecek türden "vakay-ı adiye" de degildir..

Bu olay ...basit bir ögrenci nümayişinin engellenmesi degildir..

Bu olay.. ..egitimin saglanması yada adli bir vaka gerekçesiyle..

Bir Fakülteye polis davet edilmesi degildir...

Bu olay ..Bir fakültenin boykotla yada konsey kararıyla yada polis zoruyla kapatılması hiç degildir..

Bu olay ..Cumhuriyet Tarihinde bir fakülte yurduna üst üste polis baskınları ve baskıları yapılarak..

İlk kez bir ögrenci yurdunun kapatılması amaçlı...

İktidar polisinin planlı bir eylemidir..

Bu Olay.. tüm Mülkiyelileri derinden etkileyen bir felaket oldugu kadar..

Türkiyede iktidar güçlerinin...

Özerk üniversiteleri yok ettigi..

Üniversite Gençligini bilim ve çagdaşlık yolundan çevirdigi..

Cumhuriyetin Emanetçileri gençlerin...

Pasifize depolitize edilmesi harekatında en büyük hedefini ele geçirdigi..

"Gomonist" diye adlandırdıkları...

Mülkiye ögrencilerinin "ana karargahı" diye belledikleri ..

Mülkiye dayanışmasınıögreten....mülkiye ruhuna veren yurtlarının kapatılması süretiyle.. toplumsal bilinci yurt bilinci ve tarih bilinci Erozyona ugratılmış.bir gençlik yetiştirilmesi projesinin...

İlk ayagının gerçekleştirildigi bir dönüm noktasıdır....

İlk yurt baskını...

Bu büyük yurt baskınının öncüsü...

Yurt'un birdaha açılmamak üzere kapatılmasını saglayan üçüncü baskın ise..

Arkadaşlarımızın anlattıgı büyük baskının artçısıdır..

Bu olayın gerçek tanıkları sadece ve sadece

O gün ve o gece yurtta yada göz mesafesinde çevrede olan mülkiyeli ögrencilerle birlikte ..

Özellikle polis ve köpekköy çocuklarının...

Onur kırıcı insanlık dışı davranışlarına maruz kalan Ögrencilerdir..

Ve o ögrenciler bugün 58-61 yaşlarındadırlar..

Ve o ögrencilerin 38 yıldır hiç konuşmadılar..

Kamu oyuna ..

Yada Yargıya hiçbir şey anlatmadılar..

Ermeni ve kürt' lere..

Türklerin yaptıkları Soykırım...(!) la ilgili..

Kitap üstüne kitap...

Tez üstüne tez..

Yazan isimleri malum Mülkiyeli Hocalar da

Bu konuda tek bir satır yazmadılar..

Hiç tanımadıkları hiç bilmedikleri ermenilere..

Hiç yaşamadıkları dönemlerde kendi öz babasının ne işkenceler yaptıgını..

Mülkiyeli arkadaşının suratına haykıran ..

mülkiyeli arkadaşlarımız..

Bizzat yaşadıkları gördükleri İktidarın polislerince arkadaşlarına yapılan..

İnsanlık dışı işkenceleri görmemezlikten geldiler..

Bu konuda ne bir şiir yazıldı.. ne bir kitap..

Bu konuda ne bir dava açıldı...

Ne de medyada bir kampanya başlatıldı....

Ve dövme sövme hakaret onur kırıcı hertürlü işkenceye maruz kalmış...

Ya da tanıgı olmuş..

Bu ögrenciler...

Bir kısmı olayı tekrar yaşamak için hep suskun kalırken..

Bir kısmı ise..

Yıllar sonra sadece dost meclislerinde..

Maruz kaldıkları insanlık dışı muameleyi..

O anda yaşadıklarından duydukları dehşetten yılgınlıktan yalnızlıktan hiç bahsetmeden yorum yapmadan..

Sadece olayın polis yönü ti'ye alınarak..

"hatırlarmısınız" diye başlayan eski bir ögrencilik anısı olarak anlatılıp...

Geçiştirilmesini tercih etmişlerdir....

Vee Gelinen noktada..

Bu tarihi dramatik olayın..

Her yönüyle ilk agızdan tanık ve yaşayanlar tarafından anlatılması anlatılanların kayıt altına alınması .

Artık bir zorunluluk haline gelmiştir..

Özellik Kız ögrencilerin bu konuda daha aktif olmalarının gerektigi..

Üzerinden 40 yıl geçen bu olay artık kimsenin şahsi özel kişisel bir olayı olmadıgı...

Artık bu anıların Mülkiye Tarihinin bir parçası haline geldiği ..

Düşünceyiz..

Tüm beyanların bir kitapta yada bir dosyada toplanıp

Birbirini teyid eden beyanlardan..

Baskın oldugu o günki 24 saatin..saat saat ..dakika dakika..

Tam bir hikayesinin çıkarılmasının..

Mülkiyeli Hocalar .. gazeteci ve Televizyoncuları ile temas kurulmasının..

Onlarla bu konunun enine boyuna konuşulmasının..

Gerekirse anma toplantılarının düzenlenmesinin

Bu amaçla.... anlatanların..

Mümkün mertebe...

Yer, zaman, yanındaki arkadaşı daha sonra görüştügü arkadaşının isimlerinin..

Keza.. muhatap oldugu polislerin isim ve rütbe yada akıllarında kalan belirgin tarifleri..

Yazmalarının gerektigi..

Böylece yıllar geçtikten sonra bile...

Bir hakkın teslim edilmesini..

Hukukun üstünlügünün galebe çalmasını..

Veeee ...bize en azında bir özür borcu olanların ..

Bizden özür dilemelerinin saglanması..

Gerektigi düşüncesindeyiz..

O tarihte işkence gören..

Yurtsever bir fakülte ögrencisi olmaları dışında..

Mülkiyeli olmaları dışında..

Hiçbir günahları olmayan..

Dolaplarındaki 3-5 kitap 5-10 fotograf...

Annesinin ördügü bir kazak

4 dandik gömlek ..

4-5 iç çamaşırından başka malvarlıgı bulunmayan..

Ve bu degerli malları polisler tarafından daha önce yapıldıgı gibi yani..

Alınmasın, yakılmasın, atılmasın... kaygısıyla...

Odasında malının başında durmak niyeti dışında...

hiçbir art niyetleri olmayan..

Ve yurt baskını sırasında üzerlerinde ve odalarında bir tek silah bile bulunamayan..

Hiçbir örgütle fiili bir baglantıları tesbit edilmeyen

Buna ragmen..

Bir pkk militanına gösterilen bu örgütün başına gösterilen ilginin yüzde biri bile gösterilmeyen

Pkk lılar adeta kahraman ilan edilirken ..

Hepsi birer terörist ilan edilen..

Bu ...dürüst ..yigit ve vatansever ..

Özgür ve bagımsız düşünceye sahip...

Tüm mülkiyeli arkadaşlarımızın önünde...

Saygıyla egiliyoruz..

Onlar bizim kahramanlarımız olarak...

Mülkiye tarihinde en degerli yerleri almışlardır......

Saygılarımla..

Mekan DEMİRKAYA

Ankara. 03.01.2009..

***


*

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder