1 Mayıs 2014 Perşembe

Kısa Hikayeler -AYAKKABILARI DENİZE DÖKEN ADAM

Bahadan Hikayeler

Baha'lar bir akşam oturmaya geldiler ama  daha oturmadan,
-Bu ne biçim apartman? Sen ne biçim adamsın? Alt katınızdaki dairenin kapısında iki çift ayakkabı var' dedi.
-Bahacığım toplantılarda konuşuyoruz ama... ne yapacaksın bazıları yine de...
-E, sen ne güne duruyorsun?
Fırsatı kaçırmadım, ilgilisine lâf dokundurdum:
-Bahacığım benim kendi evimde sözüm geçmiyor... elin herifine ne diyeyim?
-Öyle şey olur mu?  Ne zaman kapı önünde ayakkabı görsem götürüp çöpe atıyorum.
-Sahipleri ne yapıyor?
-Küfrediyor.
-Sen?
-Ben iki misli ediyorum.
-İş orada kalıyor mu,  koltuğunda rahat oturup 'oh ne güzel yaptım' diyor musun?
-Tabii... Birkaç yıl önceydi... baktım bir kapının önünde bir puset.... kaptım aşağı indim. Tam denize atacağım (Baha, işleri bu kadar iyi değilken bir yalı apartmanında  oturuyordu. E.E.) sahibi camı açtı, bir yalvarıyor, bir yalvarıyor! Bir daha kapının önüne koyacak mısın? dedim, vallah/billah koymayacağım dedi... puseti yere bıraktım, adama 'gel kendin taşı' dedim. Bizim apartmanı böyle düzelttim.' diye sözü bağladı Baha.
*
Demirel'in 'Yetmiş sente muhtacız' dediği zamanlardı, bir gün Baha'ya uğradım.  Yahudi bir müşterisi ile pazarlık yapıyordu. Varyeteyi izleyeyim diye yan odaya geçmeme engel oldu. Müşterisi kırık lisanıyla bin dereden su getiriyor, eski defterleri karıştırıp istikbalde ne parlak işler yapacaklarından bahisle beş milyonluk fiatı (*) aşağı indirmeye çalışıyor. Bizimki kabul etmiyor ve ne kadar çirkef ruhlu biri olduğunu göstermek için,
-Kusum inan, yapacağım makinanın en az dokuzyüzbin lira maliyeti olacak. Belki dokuzyüzelli...
Yahudi müşterinin gözleri tabak gibi açıldı,
-Kusum sen benimle eğleniyor? Maliyet dokusyusbin fiyat beşmilyon olur?
-Moşe bey bizde böyle. İsterseniz italyadan getirin. Fiat üç misli olur... Allah bilir artık ne zaman mümkün olur... Ama bizde böyle' dedi Baha.
Bunları Yahudi haydi haydi biliyordu. Çaresiz istenen peşinatı ve makine siparişini verdi, çünkü o makinaların projeleri Türkiyedeki makine mühendislerinde yoktu ama inşaat mühendisi bahanın kasasında vardı.
-Niye böyle yapıyorsun? dedim.
-Ruhi Sarıalp'le anlaştım, onun teknesini alabilmem ve Akdenizde üç ay dolaşabilmem için bu paraya ihtiyacım var. Moşe para bassa, bu makinanın çıkaracağı bantlar kadar para kazanamaz.
*
Arabasını satılığa çıkarmış ve bir doktorla anlaşmış. Notere gitmişler, doktor bir vekaletname çıkarmış ve arabanın karısı adına tescilini istemiş. Bizimki,
-Bi dakka, siz arabayı kendiniz için almıyor musunuz? demiş. Doktor,
-Hayır eşim için alıyorum.
-Bunu daha önce söylemediniz.
-Ne farkeder efendim?
-Farkediyor ki daha önce söylemeyip, sakladınız. Böyle şeylere gelemem' demiş, satmamış.
-Yahu böyle tuhaflıklara ne gerek var? dediğimde,
-İstiklal Caddesinde Galeri Edip mağazası var bilir misin? Vakko makko palavra. Caddenin, İstanbul'un en lüks mağazası oydu. Vitrininde beyaz gömlekler var. Her hafta sonu seyretmeye giderdim. Yemeyip içmeyip biriktirdiğim  para ile rahatça bir gömlek alabilirdim. Fakat gel gör ki tezgâhtarları bayan olan mağazaya cesaret edip  giremediğim için, daha yıllarca o gömleklerden alamadım. Bu manyaklıklarım belki ondandır' dedi.
*
Doktorlar,
-Ya sigara, ya bacağın! demişler. Ama buna rağmen sigarayı bırakamıyor. Ayaklar şişti, parmaklar mosmor. Bacağı kurtarmak için  birkaç parmağı kestiler, yine de sigaraya devam.
-Seni psikoloğa götüreyim' dedim. Kızıp dövecek sandım. Hayret, 'olur' dedi.
Psikologun yanına (Hâlâ öğrenemedim farkı, yoksa psikiyatrist miydi?) beraber girdik. Baha doktora değil de teftişe gelmiş gibi. Kalktı tabloları düzeltti. Biblo benzeri şeylerin yerini değiştirdi. Doktor,
-Tablolar eğri, biblolar asimetrik ve bu sizi çok rahatsız ediyor değil mi? gibi şeyler söyledi. Baha başıyla tasdik etti. Bir etkisi oldu mu bilmiyorum ama Baha sigarayı bıraktı.
Darısı Sebahattin Biber'in başına.
------------------------------------------------------------------
Emin ERDEM