17 Ocak 2009 Cumartesi

Tuvalette Bir Palto ve Salihin Ayakkabısı

Tuvalette Bir Palto ve Salihin Ayakkabısı


Turan Kayoğlu Çanakkaleli. Bizim gurubu topladı ve Çanakkale Öğrenci Derneğinin Çanakkale Zaferini kutlamak için bir gezi düzenlediğini, önce trenle İstanbul'a gidileceğini,oradan da gemiyle Çanakkale'ye geçileceğini bildirerek gelip gelmeyeceğimizi sordu. Arkasından da bedava olduğunu ilave edince ben,Sahir Koçak,İsmail Hakkı Belgin ve o sırada bizim okulda olup oda arkadaşlığımızı yapan Ürdün'lü (İsmini tam hatırlıyamıyorum.Hüsyin diyeceğim geliyor ama emin değilim.Daha sonra bizim okulda birinci sınıftan belge alıp okumak için Yunaistan'a gitmişti.) Hüseyin kabul ettik.

Özel tren akşam hareket edecekti. Garda ilk olayı yaşadık.Çanakkale Öğrenci Derneği Başkanı herhalde Turan'la arası iyi değildi ki bizi Trene almak istemedi. Onlar tartışırken tren hareket haline geçti. Biz de hemen bindik. Öğrenci derneği Başkanı Kontrolöre bizim guruba dahil olmadığımızı söylediyse de Turan'ın hışmından dolayı kaçmak zorunda kaldı. Kontrolörde herhalde bir tren dolusu bedava insana 5-6 kişinin daha ilavesinde mahsur görmediki birşey demedi.

Trenin bütün kompartımanları dolu olduğu için bizim gurup koridorda kaldı. Biz Salih'le hemen bir oyun bulduk. Birisi tuvalete girince meşgul lambası yanıyor ya ne alakası varsa o bana koridorun bir ucundan " o meseleyi hallettin mi" diye bağırıyor, ben de aynı şekilde cevap veriyorum.Tuvaleten çıkanlar kafalarını sallıyorlar ama pek birşey anlamadıkları için seslerini çıkartmadan yerlerine geri dönüyorlar.
Biz bu şekilde uyumadan bu salakça oyunu sabaha kadar oynadık ve sabahleyin de İstanbul'a vardık.Bu arada trenin durduğu bir anda vagonun dışına bizim Turan'ın tebeşirle Yaşasın Hür Ve Tam Bağımsız Türkiye şeklinde bir yazı yazdığını da ilave edeyim.

İstanbul'dan gemi akşam saatinde kalkacak.Biraz gezindik. Bu arada zannediyorum Sahir ve Ürdün'lü Hüseyin'de birer çift ayakkabı satın aldılar.

Akşam gemiye bindik. Gemi dolu. İstanbul'dan o zaman adları Milli Türk Talebe Birliği ve Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı olan biri sağcı öbürü solcu dernek üyeleri gemiyi doldurmuşlar ama sağcı arkadaşlar daha çoğunlukta.
Neyse alt salonda bir masa bulduk. Hemen oturduk. Kağıtlar çıktı. Meşhur King oyunumuza başladık. Ama sayı fazla. Ürdün'lü Hüseyin oyunu bilmediği için oynamıyor ama yine beş kişi kalıyoruz. Sahir,İsmail,Turan,Salih ve ben.
Çareyi her partide kaybedenin bekleyen ile yer değiştirmesi şeklinde bulduk.
Biz oyun oynuyoruz.Diğer kalabalık ise milliyetçi şiirler okuyorlar,alkışlıyorlar,nutuk atıyorlar ama bize hiç karışmıyorlar.

Yolun yarılarına doğru bir anons yapıldı. "Tuvalette bir adet palto bulunmuştur " daha anons bitmeden bizim İsmail Belgin sakince kalktı ve benim paltom diye gitti. Ama o kadar tabi hareket etti ki biz birbirimize bakakaldık. Arkasından da konuşmalar ve kahkahalar başladı." Başka kim olabili ki " "İnşaallah başka yerlere gitmemiştir,oralarda da birşey unutabilir."
Temel'de bizim İsmail'in unutkanlığı yatıyor. Çok unutkandı ve bu bizim eğlence kaynaklarından biriydi. Bilhassa Salih Alibaşoğlu'nun..Bilmiyorum hala o unutkanlığı devam ediyormu?
Neyse biz yine sabaha kadar uyumadan oyun oynayarak Çanakkale'ye vardık. Kutlamalara katılmadık,sadece resmi geçide iştirak etmeye kara verdik.
Şeref trübününde Vali,garnizon komutanı ve diğer askeri ve mülki erkan vardı. Herkes bir pankartın arkasından yürüyordu. Bizde TMGT yi bulduk ve onun arkasından yürümeye başladık.
Benim yanımdaki şahıs çok uzun boyluydu, dolayısıyla ona adım uyduramıyordum ve sinirleniyordum.Tam arkamda ise bizim Salih Ürdün'lüyle tartışıyordu.
Ürdünlü'nün koltuk altında satın aldığı ayakkabı vardı. Salih ayakkabı ile koskoca Vali'nin önünden geçilemeyeceğini söylüyor,Ürdünlü'de cevap olarak ayakkabıları koyacak yer olmadığı cevabını veriyordu. Cevap Salih'i daha çok kızdırıyor ve hırlaşma devam ediyordu. Biz bu şekilde benim yanımda ki arkadaşa ayak uydurmak için yaptığım sıçrayışlar ve Salih'in protesto konuşmalarıyla şeref trübünün önünden geçtik.Tam bir komediydi.

Geminin kalkma saatini beklerken bir yemek yiyelim dedik ve Turan'da Çanakkale'li olması hasebiyle bizi iyi dediği bir lokantaya götürdü.
Bir masaya oturduk. Çatal,bıçak servisleri yapıldı. Yemekleri beklerken ne göreyim.. Benim çatalın dişlerinden birisi eksik. Bu arada Salih yine bütün hızıyla Ürdün'lüye resmi geçitte protokol kaidelerine uymadığı gerekçesiyle fırça atıyor. Herkes de ona bakıyor. Ben çok zeki olduğum için bu fırsattan hemen istifade ettm. Gözlerimi herkes gibi Salih'den ayırmadan çatalımı çaktırmadan yanımda oturan Turan'ın çatalı ile değiştirdim.
Yemek geldi.Çatalımı aldım. O ne ? Çatal yine üç dişli.
Turan kahkasını attı. Meğer Lokantanın adı Kırık Çatal gibi birşeymiş. Dolayısıyla orjinallik olsun diye bütün çatallar üç dişliymiş.Benim çatal değiştirdiğimi farketmiş ama suratımın halini görmek için o ana kadar müdahale etmemiş.
Hep beraber benim çakallığıma gülüp alay ettiler.

Yemekten sonra yola çıktık.Geldiğimiz gibi İstanbul ve daha sonra da Ankara'ya ulaştık.Kapağı sevgili yurumuza attık.

Günlerce İsmail'in paltosu ve benim kırık çatal hikayesi gündemimizi işgal etti. Zamanla da unutldu.
Kulakları çınlasın..

Sıkılmadığınızı umarım.

Sevgilerimle..
Cengiz Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder