Durhan’la nasıl tanıştığımı
hatırlamıyorum ama çok kısa sürede kaynaştık ve uzun yıllar arkadaşlığımız
güzelleşerek devam etti. Durhan’la ilgili yazacağım o kadar çok şey var ki..
Bizim evde Durhan, Serdar,
ben oturmuş sohbet ediyorduk. Sanırım Ocak ayı, yıl 1984. Mart ayında yerel
seçimler var. Aynı anda Serdar’la birlikte Durhan’a, “neden Osmancık’ta
belediye başkanı olmuyorsun?” dedik. “Zor” dedi. “Zaman kısa, hem para da lazım.”
Durhan’a, “hocam” derdik. “Hocam” dedik, “biz maaşlarımızdan biraz yardımcı
olsak.” Güldü, bizim bu konudaki bilgisizliğimizle dalga geçti. Israr ettik;
“belki Osmancık’ta da sana destek olanlar olabilir” diye ertesi gün zorla
Osmancık’a gönderdik. Gitmeden önce, İzmir Caddesinde tanıdığım bir mağazadan
Durhan’a giysiler aldık. Durhan, giyim kuşama hiç önem vermezdi. Aday olacaksa,
güzel giyinmesi gerekir.
26 Mart 1984’de Durhan
Osmancık belediye başkanı idi. Çok sevindik. Bir hafta sonra Ankara’ya geldi.
Tabii, seçim propagandaları sırasında üzerindekiler paralanmış. Hemen yine
mağazamıza gittik. Yeni takım elbise, gömlek, ayakkabı, palto, çorap, çamaşır
aldık. Mağaza sahibi hem indirim yaptı, hem de taksit. Durhan’a, “bunların
yanısıra bir de koyu renk bir kumaş alalım” dedim. Kızılay’da Baykal mağazası
var, en iyi kumaşlar onda. Lacivert, takım elbiselik bir kumaş aldık. Kumaşın
tutarı, aldığımız diğer ürünlerin tutarından daha fazla. Bunu, Serdar’la
birlikte, Durhan’a başkanlık hediyesi olarak aldık. Önce itiraz etti, sonra
teşekkür. “Benim terzimde diktirelim” dedim. Benim Bestekar Sokakta bir terzim
var, Nihat Usta. Gittik. Durhan, ölçüden önce, “kaça dikiyorsunuz?” diye sordu.
Nihat Usta, “Hikmet Bey yabancı değil” diyerek bir rakam söyledi. Durhan’ın
gözleri açıldı. Dikiş parası kumaşın iki misli. Israr etmeme rağmen, Durhan
kabul etmedi. “Osmancık’ta da terzi var; bunun beşte bir fiyatına diker” dedi. O
gün yeni başkanı Osmancık’a yolcu ettik. Yapacağı çok iş var.
Aradan iki ay geçmişti ki,
Durhan aradı. Ankara’ya gelmiş. “Akşam bazı partililerle Mülkiyeliler
Birliği’nde olacağım, gel” dedi. Yorgun olduğumu bahane ettim. Ne de olsa yeni
başkan, partilileri ile konuşacakları vardır. “O zaman yemekten sonra ben
gelirim, çok özledim” dedi. Çok geç olmadan geldi. Uykumuz gelinceye kadar
sohbet ettik. Üzerinde, aldığımız kumaştan diktirdiği takım elbisesi vardı. Çok
yakışmış ama kravatını beğenmedim. Benim kravatlarımdan birini seçtik. Güldü,
“amma ayrıntılara takılıyorsun” dedi.
Sabah kalktığımda, balkonda
Durhan’ın elbiselerini gördüm. Havalansın diye takım elbisesini, sandalyenin
kolçaklarına takıp balkona koymuş. O zamanlar, her yerde sigara içiliyor,
kokusu da elbiselerimize siniyordu. Aaaa, ne görüyorum? Pantolonun cepleri
görünüyor; turuncu astar kullanılmış!.. O sırada Durhan da kalkmış, balkondan
elbisesini alacak. “Erken çıkmam gerek, İller Bankası’nda işim var” dedi.
“Durhan, bu ne?” dedim, “bu kumaşa bu cep astarı olmuş mu?” Dedim ya, Durhan
giyim kuşamına, hele ayrıntıya hiç dikkat etmezdi. Bu sefer terziye çok kızdı
ve ağzından baklayı çıkardı. Önceki akşam Mülkiyeliler Birliği’nde, masalarında
gazeteci bir kadın varmış ve kadın, “başkanım, çamaşırınız görünüyor” demiş ama
Durhan buna bir anlam verememiş. Terziye bir kez daha küfretti. “Demek ki,
kadın cepleri görmüş” dedi. Astarın renginin turuncu olması bir yana, cep içine
kadar girmesi gereken asıl kumaş da kısa tutulmuş. Ceket, pantolon ölçüleri iyi
ama bu durum herşeyi bozmuş. “Hocam, gazeteci kadın ‘çamaşırınız görünüyor’
derken kibarlık yapmış” dedim. “Nasıl yani?” dedi. “Turuncu çamaşır olur mu?
Olursa da kim giyer ki?” dedim, güldüm. “Senin cebinin sökük olduğunu, teninin
renginin göründüğünü sanmış” dedim. Bir kez daha şaşırdı. “Turuncu tam ten
rengi olmasa da, kızılderililerin ten rengi” dedim. Önce somurttu, sonra o da
benim kahkahalarıma katıldı. Osmancık’a gider gitmez terziye gideceğini
söyledi. “Ben ona gösteririm, beni rezil etti. Dikiş parasını alıncaya kadar
ona kök söktüreceğim” dedi.
O akşam Serdar da geldi;
bizde oturduk. Ben gazeteyi aldım, okuyor gibi yapıyorum. Benim bu durumuma
alışık değiller. Muhabbet sırasında gazete okumam. İkisinin de bana dikkatlice
baktığını hissedince, yüzüme şaşkınlık ifadesi vererek, “aaa Durhan duy” dedim
ve okudum: “Dün akşam Mülkiyeliler Birliği’nde birlikte yemek yediğim Osmancık
Belediye Başkanı turuncu renk çamaşır giyiyor, çok şaşırdım.” Yazıyı
bitirdikten sonra gülmeye başladım. Neyse, anladılar tabii benim uydurmam
olduğunu ama Serdar olayı öğrenmek istedi. Anlattık. Bunu öğrenen Serdar, gülme
krizine girerken Durhan’a, “elbiseyi aldığında görmedin mi?” dedi. Durhan,
“amaan, bu Hikmet olmasa eskiyinceye kadar da görmezdim” dedi. “Ayrıntıcı
Hikmet’in şerefine..” deyip kadehini kaldırdı.
Bugün Durhan’ın aramızdan
ayrılışının yirminci yılı. Onları hatırladıkça burnumun direği sızlıyor. Ne
güzerl arkadaşlıklarmış meğer..Çok özlüyorum ama hep güzel anıyorum. Bugün de
sizinle güzel bir anımızı paylaştım.
Hepinize sevgiler..
Paylaşacağımız güzel anılarımız çok olsun.
Hikmet Çiner