31 Ekim 2019 Perşembe

kısa bir anı DURHAN....


Durhan’la nasıl tanıştığımı hatırlamıyorum ama çok kısa sürede kaynaştık ve uzun yıllar arkadaşlığımız güzelleşerek devam etti. Durhan’la ilgili yazacağım o kadar çok şey var ki..
Bizim evde Durhan, Serdar, ben oturmuş sohbet ediyorduk. Sanırım Ocak ayı, yıl 1984. Mart ayında yerel seçimler var. Aynı anda Serdar’la birlikte Durhan’a, “neden Osmancık’ta belediye başkanı olmuyorsun?” dedik. “Zor” dedi. “Zaman kısa, hem para da lazım.” Durhan’a, “hocam” derdik. “Hocam” dedik, “biz maaşlarımızdan biraz yardımcı olsak.” Güldü, bizim bu konudaki bilgisizliğimizle dalga geçti. Israr ettik; “belki Osmancık’ta da sana destek olanlar olabilir” diye ertesi gün zorla Osmancık’a gönderdik. Gitmeden önce, İzmir Caddesinde tanıdığım bir mağazadan Durhan’a giysiler aldık. Durhan, giyim kuşama hiç önem vermezdi. Aday olacaksa, güzel giyinmesi gerekir.
26 Mart 1984’de Durhan Osmancık belediye başkanı idi. Çok sevindik. Bir hafta sonra Ankara’ya geldi. Tabii, seçim propagandaları sırasında üzerindekiler paralanmış. Hemen yine mağazamıza gittik. Yeni takım elbise, gömlek, ayakkabı, palto, çorap, çamaşır aldık. Mağaza sahibi hem indirim yaptı, hem de taksit. Durhan’a, “bunların yanısıra bir de koyu renk bir kumaş alalım” dedim. Kızılay’da Baykal mağazası var, en iyi kumaşlar onda. Lacivert, takım elbiselik bir kumaş aldık. Kumaşın tutarı, aldığımız diğer ürünlerin tutarından daha fazla. Bunu, Serdar’la birlikte, Durhan’a başkanlık hediyesi olarak aldık. Önce itiraz etti, sonra teşekkür. “Benim terzimde diktirelim” dedim. Benim Bestekar Sokakta bir terzim var, Nihat Usta. Gittik. Durhan, ölçüden önce, “kaça dikiyorsunuz?” diye sordu. Nihat Usta, “Hikmet Bey yabancı değil” diyerek bir rakam söyledi. Durhan’ın gözleri açıldı. Dikiş parası kumaşın iki misli. Israr etmeme rağmen, Durhan kabul etmedi. “Osmancık’ta da terzi var; bunun beşte bir fiyatına diker” dedi. O gün yeni başkanı Osmancık’a yolcu ettik. Yapacağı çok iş var.
Aradan iki ay geçmişti ki, Durhan aradı. Ankara’ya gelmiş. “Akşam bazı partililerle Mülkiyeliler Birliği’nde olacağım, gel” dedi. Yorgun olduğumu bahane ettim. Ne de olsa yeni başkan, partilileri ile konuşacakları vardır. “O zaman yemekten sonra ben gelirim, çok özledim” dedi. Çok geç olmadan geldi. Uykumuz gelinceye kadar sohbet ettik. Üzerinde, aldığımız kumaştan diktirdiği takım elbisesi vardı. Çok yakışmış ama kravatını beğenmedim. Benim kravatlarımdan birini seçtik. Güldü, “amma ayrıntılara takılıyorsun” dedi.
Sabah kalktığımda, balkonda Durhan’ın elbiselerini gördüm. Havalansın diye takım elbisesini, sandalyenin kolçaklarına takıp balkona koymuş. O zamanlar, her yerde sigara içiliyor, kokusu da elbiselerimize siniyordu. Aaaa, ne görüyorum? Pantolonun cepleri görünüyor; turuncu astar kullanılmış!.. O sırada Durhan da kalkmış, balkondan elbisesini alacak. “Erken çıkmam gerek, İller Bankası’nda işim var” dedi. “Durhan, bu ne?” dedim, “bu kumaşa bu cep astarı olmuş mu?” Dedim ya, Durhan giyim kuşamına, hele ayrıntıya hiç dikkat etmezdi. Bu sefer terziye çok kızdı ve ağzından baklayı çıkardı. Önceki akşam Mülkiyeliler Birliği’nde, masalarında gazeteci bir kadın varmış ve kadın, “başkanım, çamaşırınız görünüyor” demiş ama Durhan buna bir anlam verememiş. Terziye bir kez daha küfretti. “Demek ki, kadın cepleri görmüş” dedi. Astarın renginin turuncu olması bir yana, cep içine kadar girmesi gereken asıl kumaş da kısa tutulmuş. Ceket, pantolon ölçüleri iyi ama bu durum herşeyi bozmuş. “Hocam, gazeteci kadın ‘çamaşırınız görünüyor’ derken kibarlık yapmış” dedim. “Nasıl yani?” dedi. “Turuncu çamaşır olur mu? Olursa da kim giyer ki?” dedim, güldüm. “Senin cebinin sökük olduğunu, teninin renginin göründüğünü sanmış” dedim. Bir kez daha şaşırdı. “Turuncu tam ten rengi olmasa da, kızılderililerin ten rengi” dedim. Önce somurttu, sonra o da benim kahkahalarıma katıldı. Osmancık’a gider gitmez terziye gideceğini söyledi. “Ben ona gösteririm, beni rezil etti. Dikiş parasını alıncaya kadar ona kök söktüreceğim” dedi.
O akşam Serdar da geldi; bizde oturduk. Ben gazeteyi aldım, okuyor gibi yapıyorum. Benim bu durumuma alışık değiller. Muhabbet sırasında gazete okumam. İkisinin de bana dikkatlice baktığını hissedince, yüzüme şaşkınlık ifadesi vererek, “aaa Durhan duy” dedim ve okudum: “Dün akşam Mülkiyeliler Birliği’nde birlikte yemek yediğim Osmancık Belediye Başkanı turuncu renk çamaşır giyiyor, çok şaşırdım.” Yazıyı bitirdikten sonra gülmeye başladım. Neyse, anladılar tabii benim uydurmam olduğunu ama Serdar olayı öğrenmek istedi. Anlattık. Bunu öğrenen Serdar, gülme krizine girerken Durhan’a, “elbiseyi aldığında görmedin mi?” dedi. Durhan, “amaan, bu Hikmet olmasa eskiyinceye kadar da görmezdim” dedi. “Ayrıntıcı Hikmet’in şerefine..” deyip kadehini kaldırdı.
Bugün Durhan’ın aramızdan ayrılışının yirminci yılı. Onları hatırladıkça burnumun direği sızlıyor. Ne güzerl arkadaşlıklarmış meğer..Çok özlüyorum ama hep güzel anıyorum. Bugün de sizinle güzel bir anımızı paylaştım.
Hepinize sevgiler.. Paylaşacağımız güzel anılarımız çok olsun.
Hikmet Çiner