25 Ocak 2011 Salı

ANILAR VAPURU 3

Meneviş mavisi,
Kabartma,sevimli bir Yunus balığı'nın süslediği,
Kırmızı kuşaklı,Büyük, beyaz bacanın kenarından yükselen, ince, siyah borunun,
gökyüzüne püskürttüğü buharlar ile beraber,
Tarih öncesi canavarlarının dev solukları gibi.
Genizden gelen ,iki uzun vapur düdüğü,
Genç adamı,daldığı şezlong'tan zıplattı.
 
Tam karşısında,Güneş,
yarısına kadar okyanusun sularına gömülmüş.
Kızgın bir ejderhanın ağzından çıkan bir alev seli,denizin üzerinden kendisine kadar ulaşıyor,
Kaptan,bu eşsiz manzarayı,
Gün batımını,
Uzun düdükleri ile selamlayarak,yolcularına haber veriyordu..
 
 
Sağına soluna bakındı,kimseyi göremedi..
"O", Dalıp gittiği anılarında,
Anası ile ,seksen,doksan pazarlığı yaparken,zaman akıp gitmiş,
Karşısındaki güzel bayan da, yitip gitmişti..
Toparlandı,
En yakın asansöre ulaştı.
Ve ,kamarasının bulunduğu kat'a indi..
Akşam yemeğine kendisini hazırlamak için,banyoya girdi.
Küveti doldurdu,
Mavi mayosunu çıkarttı.ve sıcak suyun içerisine boylu boyunca uzandı..
 
 
" Atla lan."
Diyordu,arkadaşı.
İçlerinde en çelimsizi olmasına rağmen,
Sudan hiç korkmayan,
En iyi yüzen,ve en cesurları ,bu arkadaşı idi.
Köy'ün yakınından geçen dere'nin,
Küçük bir yükseltiden düşerken meydana getirdiği "gölet" te,
Yüzmeyi,ilk kez ondan öğrenmişti..
Suların yuvarlaklaştırdığı kayanın üzerine çıkıyor,
Arkadaşının verdiği cesaret ile, ve canhıraş bir heyecan ile,
Su'yun akış yönüne doğru atlıyor.
Akıntının ve atlamanın hızı ile ayakları bir metre ileride yere basmasına rağmen,
Büyük bir telaş ile,
El,kol,ayak, nesi varsa delice çırpınarak,ilerliyor.
Ayakları,çakıl taşlarına değdiğinde ancak rahatlıyor,
Sonrasında da,
Sanki metrelerce yüzmüş gibi,mutlu,mesut,
Anasının diktiği,yarım paçalı beyaz don,
Apış arasından sarka sarka,
Çelimsiz bacakları ile,
Tekrar suya atlamak için,yuvarlak kayalıklara koşturuyordu..
 
Bu yüzme sevdası yüzünden,
Anasından,az dayak ta yememişti..
Köy'ün sünnetli çocukları böbürlenerek,
" Erkeğin malı meydanda olur" diyerekten,
Rahat,rahat çırılçıplak yüzerken.
" O", "büllüğü" nü görmesinler diye utancından,beyaz donunu çıkartmaz,
Islak ıslak eve gittiğinde de,Anası,
"Yinemi Gölete gittin ?,
Birgün boğulacaksın oğlum.
oranın adı, Cinli Böğüt "
Diye ,hem yüreğine korku salmaya çalışır,
Hem de,kabasına kabasına şaplağı patlatırdı..
Sonradan sünnet olup,erkekler sınıfına girdiğinde,
O'da rahat rahat donunu çıkartıp,kuru donla eve gitmişti ama,
Bu sefer de,
Sarışın,beyaz teni,
Duru,soğuk dere suyunda pembeleşip,parladığı için,yakayı ele vermiş,
yine dayak yemekten kurtulamamıştı..
 
Uzandığı Küvet'in içinde gülümsedi.
"Nereden nereye " dedi.
Yıllar önce, bir metrelik suda cebelleşirken,
Şimdi,tonlarca suyun üzerinde yüzen,
Bu büyük geminin içinde,havuzdan çıkmış,
ve yine, su'yun içinde uzanıyordu.
"Matruşka gibi" dedi.
"Su'yun içinde su"..
 
 
Beyaz,ipek gömleğini giydi.
Siyah papyon kravatını taktı.
Krem rengi ceketini sırtına geçirdi.
Aynanın karşısına geçti.
Güneş,sıcak su,yine sarışın tenini pembeletmiş ve parlatmıştı.
Anasının şaplakları aklına geldi.
" Dikkat et bu akşam dayak yeme " diye mırıldanarak,
Platin sarısı saçlarını,el alışkanlığı ile geriye doğru sıvazladı.
"Bu saçları,yatırmak için,ne uğraşmıştım yarabbi " diye sırıttı.
Zeytinyağı,limon'u birbirine karıştırıp,
elde ettiği yağlı karışımı, akşamdan  kafasına sürüp,
Ana'sının,eskimiş,naylon çorabını da takke gibi kafasına geçirip,
Banka soyan haydutlar gibi yatardı..
Buna rağmen,
Limon'un katılaştırdığı inatçı saçlar,
Ertesi sabah çorabı kafasından çıkarttığında,
Kirpi gibi diken diken olur,
kendisini de çileden çıkartırdı..
 
Saçlarının şimdiki haline bakınca,
"Bunca eziyete değmiş " diye düşündü.
Pahalı parfümünden gıdığına,ve kulak arkalarına doğru püskürttü..
Kendinden emin,
Kamarasından çıktı..
 
 
 
Saner ( Tuncer ) Gürdil
 
 
selam ve sevgilerim ile.
devam edecek.
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder