4 Kasım 2009 Çarşamba

Kazgan ve Kavut Üzerine Üçleme



Sayın Ser Muharririm;


Gribin son cinsinin belirtilerine çok yakın göstergelerle evde geçirdiğim günlerden sonra aksıra tıksıra da olsa ortalığa çıktım. İlk günlerinde tecrübeli bir gripzededen taktik almak üzere seni aramıştım. Önerilerin çok faydalı oldu. Ama, her tedbire karşın bir haftayı aşkın süre dört duvar arasında kaldım ve eski defterleri karıştırdım. Benim defterlerimle tencerem, tavam yan yanadır. Malum aklım fikrim yemekte. Çorba ile ilgili bir yazıyı tamamlamak için kitapları raflarından indirdim.


Orta Asya'dan getirdiğimiz lezzetler arasında bulunan tutmaç günümüzde de birçok yörede afiyetle yenir. Tutmaç Oğuzlar'da nasıl pişiriliyordu? sorusunu yanıtlamak için, Prof. Dr. Faruk Sümer'in kitaplıkta biraz arkalarda kalmış olan, Oğuzlar kitabını bulmam gerekti. 1965'den bu yana çeşitli kereler basılan kitabın bende, 1999 baskısı var, biraz daha genişletilmiş; ölümündün üç yıl önce 1992'de Sümer'in kitabın son hali için yazdığı önsözden bunu anlıyoruz.


Sevgili Ser Muharririm;


Konuyu toparlamam gerek. Kitabın 380-381. sayfalarında Ebû İsak divanından naklen verilen gibi olmasa da günümüze uyarlı tutmaç için ıslatılmış yeşil mercimeğin suyunu süzüp yeni su ekleyip ocağa koydum ve Sümer'in kitabını biraz karıştırayım dedim..


Sayfa 61'e gelince birden durdum:


"Kuş yavuzı sagzıgan
Yığac yavuzı azgan
Yer yavuzı kazgan
Budun yavuzu Baragan."


Prof. Dr. Sümer hemen, "yani" sözcüğünü araya koymuş ve devam etmiş;
"Kuşun kötüsü saksagan
Ağacın kötüsü azgan (yaban gulu)
Yerın kötüsü kazgan (bataklık)
Halkın kötüsü Barsgan(lar)"

Kazgan? Evet kazgan, bataklık. Birden boş boş bakındım etrafıma. Bunca yılın Mülkiyelisi olarak Kazgan demiş geçmişim, şimdi tutmaçla ilgilenirken Kazgan'ın ne olduğunu öğreniyorum.


Kâşgarlı Mahmûd'a da bakmak gerek değil mi? 2005 Kabalcı baskısı var bende. Sayfa 419-420 :
qazgan: suyu aşınmış, üzerinde oyuklar ve çatlaklar olan toprak.


Ser Muharririm;


İsa'nın çarmıha gerildiğini henüz öğrenmiş biri olarak duraksadım. Aklıma Kazgan'ın önce Kazan olduğu geldi.


Kazan Dergisi'nin de başlangıcı malum, 1937'ye dayanıyor. Okul yeni Ankara'ya gelmiştir, İstanbul'un hareketli ortamında bozkıra gelince öğrenciler yaşamı hareketlendirmek için bir dergicik çıkartmaya karar verirler. Şakir Ağanoğlu, derginin imtiyaz sahibi, Cahit Kayra Mesul Müdür. Teksirde çoğaltılan ilk sayıyı Okul Müdürü Emin Erişirgil Kayra'nın elinden alırken gülümseyerek "Memnun oldum" der, ikinci sayıyı götüren Kayra'ya Erişirgil tepkilidir: "memnun olmadım!" Nedenini Cahit Kayra, 1938 Kuşağı'da anlatır. Dönemin öğrencisi Cihat İren, Nazım Hikmet'in 1930'da kendi sesiyle plağa da okuduğu Bahri Hazer'in "Hazerde dost gezer, e.....y!../düşman gezer!"dizelerine benzetmeye çalışarak, "Kazan'da kıl gezer, ot gezer hey et ne gezer" diye yazar. Cahit Bey, yıllar sonra kitabında, eleştiriyi haksız olarak nitelemişti. Kazan dördüncü sayıda kapatılır…


Eee.. sonra? Değerli Ser Muharririm, Sevgili Mekan; Kazan'dan Kazgan'a geçişte acaba bataklık ile ilintili bir bilgi var mı? Ne de olsa kapanmaya giden yolda esinlenilen dizeler arasında, "Hazer ölü bir göle benzer!/Uçsuz bucaksız başı boş tuzlu bir sudur Hazer!" de var? Acaba, Kazan denemesinin ardından ağabilerimiz, suyu aşındırmayı, üzerinde oyuklar ve çatlaklar oluşturmayı ve böylece "qazgan"a ulaşmayı mı istemişler??


Bunu ne Güzin Abla'ya ne de Haydar Dümen'e sorabilirim.


Muhabbetle, sağlıklı günler


Vecdi






.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder