1 Mart 2009 Pazar

BİR TÜRKÜ HİKAYESİ -HEY ONBEŞLİ ONBEŞLİ

Sevgili Servet,
Yazını okuyunca; kaderin,insan iradesi ile bir ölcüde bağımlı olan iman ,ahlak ,iyilik kötülük gibi temel seçimler dışında, yazıldığı gibi geliştiğini ve bunun bazen, tesadüf diye adlandırdığımız ve bize çokda basit görünen birşeylere bağlandığını birdaha gördüm.
Ünal ,Murat ve Tekin'in DDY Müfettişi oluşundaki gibi... Tabiiki buna bağlı olarak herbirinin hayatında vukubulan gelişmeler.
Neyse bunlar, benim bakış açım. İstediğin gibi Ünalın sevdiği 15liler türküsünü ekde gönderiyorum. Neşet Ertaş Tan dinliyoruz.
(http://www.imeem.com/people/htNjerK/music/wD7gJMF9/neset-ertas-hey-onbesli-onbeslimp3/)
Türkünün birde hikayesi var. (Biraz uzun sıkılabilirsiniz)
Şöyle anlatılmakta;

HEY ON BESLI

Tas döseli yollardan sakirtili at arabalarinin gelip geçtigi demlerde Tokat bir dag içindeyken, gülü bardagi içindeyken, yüzü kaleye bakan ahsap evlerden birinin senligiydi Hediye, üç etegi sirma isleme, basi Tokat isi yazmali, yazmasinin ucu pembe oyali. Endami fidandan narince, boyu gül agaci misali küçücük, alimli, edali bir kizcagiz.

Kinali Kazova üzümlerinin toplanip pekmez yapildigi aylarda Tahtaoba Köyü'nün saygin ailelerinden birinin oglu Hüseyin görüverdi onu. Tenhada bulustular, iki gencin yüregi birbirine isindi.

Çok geçmedi aradan, Tahtaoba'dan dünürcüler geldi Hediye kizin evine. Köy agasi babanin biricik oglu Hüseyine'e istediler onu. ''Yasi küçücük ''dedi anasi ''Baba ekmegi yemedi doyuncaya dek''. Ekleyeceklerini söyledi oglan tarafi. ''Bizim oglumuzda yeni yetme...Söz edelim, aht verelim, bakleyelim. Gül yanakli Hediye bu yaz gelinimiz olur.''

Tez büyür kuzu misali, kiz kisminin da yuvadan kus misali kanatlanip tez uçani makbuldür. Hele talibi Tahtaoba'nin efendilerindense, bol haneye geln gidecekse, anasinin babasinin adini saydiracaksa firsat kaçirilmaz. ''oldu'' dedi büyükleri. Hediyenin ak ellerini bu bahar kinalayacaklardi. Madem insan evladiydi isteyen, hayir iste acele etmek en güzeliydi. Verdiler Hediye'yi biyiklari yeni terlemis Hüseyin'e. Serbetini içtiler, sözünü kestiler. Tahtaoba'nin agasi koçlar kurban etti. Hüseyin, endazesi on yedi kurusa mor kadifeden fistanlik kumas aldi Hediye'ye. Ipek bürüge bürüdüler genç kizi, boynuna gümüs hamaylilar, alnina Hamidiye paralar taktilar. Bakir tepsilerin arkasini tikirdatarak oynadi kadinlar.

Kis geçmeden yaprak küpleri basildi. Erik ezmeleri, tarhanalar, sebze kurulari, bulgurlar, setikler, yarmalar hazirlandi. Bahar basinda toplanip yazida kurutulmus madimaklar çikinlandi. Kasim yagmurlari Yesilirmak'i costurmadan tahtalari kararmis ahsap evlerin dis kapilari kapatildi. Baba evinde artik misafir muamelesi gören Hediye çeyiz telesina düstü. Kafesli pencerenin önündeki sedirde oturup yoldan geçen herkesi ''Belki Hüseyin'dir'' ümidiyle süzerek küçücük ellerinin ak parmaklarindaki igne ile al yazmalari, kara yazmalari renk renk, çiçek çiçek oya ile çevirdi. Ayvalar toplanirken ayildi haber. Ates düsmedik ocak birakmayan seferberlik memleketin her kösesinden yine delikanlilari istiyordu. Bu kez yasi on sekize degmis delikanlilarda... Sehirden sehire, köyden köye haber uçuruldu. Sirtini kayalara dayamis Tokat'da titredi bu havadisle. Bin üç yüz on bes dogumlular kislada toplanacaklar. Karayagiz Türkmen delikanlilari kalkti geldi, zipkali Karadeniz usaklari beser onar gruplar halinde akin etti çevre köylerden, kimini Çanakkele'ye yazdilar,kimini Filistin'e, kimini Yemen'e. Gözü yasli duaci analarla sabirli yavuklular kaldi geride. Ardindan bir masrapa su döktükleri delikanlilari için yanaklarindan süzülen yaslarini yazmalarinin ucundaki gül oyalarina sildiler. Geride kalan kalbi kirik yavuklular içlerindeki yangini türkü yapti. On sekizlik yigitlerin ardindan aglayarak söylediler.

Hey onbesli onbesli
Tokat yollari tasli
Onbesliler gidiyor
Kizlarin gözü yasli.


Tahtaoba Köyü'nden bölüge çagirilan gençlerin arasinda Bey Hüseyin'de vardi. Al atini topuklayip ayrildi köyünden yasitlariyla birlikte. Tokat'ta Örtmeliönü'ndeki kararmis tahtalarla kapli evciginin kapisini çaldi önce. Sözlüsünün ana babsinin elini öptü. Göz ucuyla bakti utançtan yüzü kizaran Hediye'ye. ''Vatan borcu ödeme zamani, saglicakla kalin. Dua edin çocuklariniz için. Döner gelirsem ahtimdayim. Çift davullar çaldirip toy yaparim.'' dedi onalra. Sonra helallik dileyip ayrildi Hediye'nin evinden. Basini çevirip tekrar tekrar ardina bakarak sürdü atini.

Gidiyom gidemiyom
Seni terk edemiyom
Sevdigim pek küçücük
Koyupta gidemiyom.


Boynunu büküp asker yolu bekleyen bir sürü genç kizdan biriydi artik Hediye. Her gece dua ederek bas koydugu yastigini sabaha kadar gözyaslariyla islatti. Günleri saya saya, aylar sonra yerine varabilen sari zarflarin içinden bir hayir haber alma ümidiyle bekleyerek geçirdi mevsimleri. Hasretini nakis nakis döktü igne oyalarina, dantel perdelere, kilim tezgahlarinda dokunan cecimlere. Tokat'in çiplak daglarini bembeyaz karlar örttü önce, sonra karlar çagil çagil eridi, kuru agaçlar canlandi, tomurcuklandi, yapraklandi. Asmalar gözyasi gibi salkim üzümlendi. Kah Batmantas Köyü'ne bir ates koru gibi kara haber düstü, kah Yatmis'a, kah Hampinar'a Salavatlarla ugurladiklari delikanlilarinin topraga düstügü haberini alan kara bahtli analar, kara çatkili yavuklular, dul kalan tazeler masrapalarla su döküp islattiklari kapi önlerini gözyaslariyla suladilar. Memlekette yangin düsmedik ocak kalmadi. Eli yüreginde uyandi her sabah Hediye. Komsu kadinlara rüyalarini tabir ettirdi. Mahsun mahsun yollara bakip bir haber bekledi karayagiz Hüseyin'inden, uçup giden turnalardan haber umdu. Sabah esen serin rüzgara selam asip yolladi. Çok mu uzkti Yemen dedikleri yer, su çiplak daglarin ardina gitse bulurmuydu yarini? Buluverse al kanli yarelerini sarar miydi pembe çevirmeli ipek mendiliyle? Bekleyis derde dönüstü. Gelen her sehadet haberiyle kavusma ümidi biraz daha kirildi. Analar, askere gitmis babalarini soran bebelere ''Az kaldi, dönecek.'' derken cigerleri sizim sizim sizlar oldu. Seneler geçiverdi yüzlerde çizgi birakarak. Yigitsiz kalmis evleri bekleyen köpekler yabanciya ürkmez olmustu artik. Daglarda eskiyalar peydahlandi. Asker kaçaklari, arsizlar, hirsizlar kol gezmeye basladi ortalikta. Bir gün falanca köyden baskin haberi geldi, bir gün filanci köyden. Para eder herseyi toplamislar, yigidinin yasini tutan taze gelinleri daga kaldirmislar, issiza çökertmisler. Hükümet basedemiyormus artik onlarla. Sehirlerde, kasabalarda kimse kimsenin selamini almaz olmus. Güven diye birsey kalmamis. Hediye'nin anasiyla babasi yanlarina çagirdi. Utana sikila açtilar endiselerini ona. ''Kara yazgili kizim, dört yaz bitti bir haber yok Tahtaobali'li Hüseyin'den. Böyle susup beklemekle olmaz. Haberini aliyoruz nice yigitlerde sehit oldugu halde evine haber uçurulmazmis. Kim gitti de geri geldi ki bu Yemen denen ilden? Devletimiz her gün il il geri çekilirmis. Biz artik kocadik. Namusundan endiseliyiz. Yama ustasi Emin sana talip oluyor. Erkegin yaslisi olmaz, Emin Efendi zengin bir tüccardir. Oglu usagi yok, koca evde bir fidai basin olacak. Biz gitmenden yanayiz. Git evini ocagini kur. Yuvani bil sende. Dönüp dönmeyecegi bilinmeyen bir sözlüyü beklemekle olmaz.'' Bahtsiz Hediye yasin yasin aglayarak çikardi parmagindaki söz yüzügünü. Ana babasinin istegine olmaz diyebilecek bir kiz yok o zamanlar, kötü yazgisini kabullenip oturdu. Birkaç hafta sonra sessiz bir törenle Dimorta hani'nda yazmacilik yapan altmisina gelmis Emin Efendi'ye nikahladilar onu. Son güne kadar Hüseyin'in döndü, haberini alma ümidiyle bekledi kizcagiz, türküler mirildanip pencere kafeslerinin önünde agladi, agladi.

Gidiyom iste bende
Bir arzum kaldi sende
Ayva olup sarardim
Din iman yok mu sende


Çifte davullu hayallerine yandi Hediye. Gelin kinasi görmemis küçücük elleriyle sildi göz yaslarini. Bir kaç kez görüp yüregine naksettigi Hüseyin'in yasini tutmasina firsat olmadan, kizil islemeli bindalli giymeden gelin olup Emin Efendi'nin evine girdi.

Tokat bezlerine tahta kapilarla desen vuran yazma ustalarindandi Emin Efendi. Uzun beyaz sakalli, yün papakli, vaktinden önce çökmüs bir koca esnafti. Yamru yumru elleriyle yazma desenledikten sonra Meydan Cami'sinde namazini eda etmeden evine gelmeyen bir yalniz adam... Önceki evliliginden olan çocuklarinin her birinin sehitlik haberi gelmisti çesitli cephelerden. Degil Hediye kizin tazeligini, dünyayi hediye verseler içinde ölen yasama sevinci dirilesi degildi. Hediye kiz bu kocamis erin vakitsiz ayazlarla çiçekleri dökülmüs bir kiraz agaci gibi mahsun kederli Hediye kadin olup çikiverdi.

''Hayalde gör düste gör, hele bir de düs de gör'' demis ya eskiler, insanin isi bir kez ters gitmeye görsün nasil da yagar basina belalar yagmur misali. Yüzünü güzel yaratmisti Mevla ama talihi kötüydü Hediye kizin. Yasli olsada kadrini kiymetini bilen, basina kapak olan, namusuna sahip çikan erini Azrail alip götürdü çok geçmeden. Daha evleneli bir yil olmadan dul kaldi Hediyecik. Aniden uçuverdi Emin Efendi.Bir ögle üzeri kapiyi çalan çiragi ''Yenge, Emin emmi öldü'' diye haber getirdigi zaman felaketi ir çiglikla karsiladi. Tokat'in örfüydü ya cenazeyi hemen hazirlayip bekletmeden defnettiler. Vakitsiz açilan güllere döndü Hediye. Tazecik yüzünü zamansiz soldurdu kötü kaderi. Sad olup gülmeden yas bagladi, gelinlik giymeden dul kaldi, çiçek açmadan hazan olmus dallar misali yesillerden allardan soyunup karalara büründü. Tokat'in orta yerinde Yesilirmak çagil çagil akarken, Hediye kadin akitip oturdu kösesinde.

Ölüm acisi geçip yasini unutmadan yalnizlikla bas basa kaldi bahtsiz kiz. Emin Efendi'nin malinin mülkünün idare edilmesi gerekliydi. Yasli adamin biraktigi çarki tek basina çevirmeliydi. Yuvasini birakip baba evine dönse evini ocagini ne yapacak? Iyi kötü benimsemisti yeni hayatini, hem baba evine sigamadigi için evlendirmemisler miydi onu. Kocasindan kalan malin mülkün icariyla geçinip giderdi. Ibadet edip ölümü beklemekti bundan sonra ona düsen.

Ne Hak'tan, ne hükümetten korkusu kalmamisti azgin çeteler komadi Hediye'yi yasiyla basbasa. Sehrin kiyisinda koskoca konakta tek basina yasayan bu taze dulda çokça para olmaliydi. Hem kimi kimsesi yok. Koruyani sahip çikani bulunmayan bu kadincagizin malina mülküne el koymak kolaydi. Ay karanlik bir gecede koca evin çift kanatli kapisinin önüne vardilar. Bakir tokmagini tiklattilar yavasça. Masum kadin kapiyi açmaya korkunca omuzladilar hep beraber. Içeri daldilar azgin kurt sürüsü misali, sepet sandik dagittilar, feryadina çigligina kulak vermeyip sirladilar Hediye'yi.Hoyrat eller dagdan daga dolastirdilar onu. Zorla sahip oldular, kirli elleriyle birbirine sundular, kalayli siniler üzerine çikartip el çirparak oynattilar. Nice zaman sonra gönülleri geçti kizdan, bastiklari baska köylerden baska talihsiz tazeleri görünce bir sabah atin arkasina atip Tokat'a getirdiler onu. Tan yeri kirmizi bir utanç içindeyken sabah namazinda dönen yaslilar kaldirima düsmüs bir kiz buldular. Üstü basi yirtilmis aglayan biçarenin basina toplanip konustular da bir el uzatip ''Kalk'' demediler.

Tokat yolu kaldirim
Düstüm beni kaldirin
Sevdigimin ugruna
Vurun beni öldürün


Hediye'nin adi kötü kadina çikti gayri.

Yemen'den Çanakkale'ye nice kez ciger delici kursunlara ugrayip, ihaneti, zulumeti, açligi, hastaligi yasayip da geri dönen olur mu?... Hak Teala kulun alnina ölümü yazmayinca olur iste. Gözü yasli Anadolu'nun ''Giden gelmiyor'' diye türküler yaktigi cephelerde kah vurusarak, kah esir düserek seneler geçiren Hüseyin dagin, tasin çiçege büründügü bir bahar basinda çikip geliverdi memleketine. Tahtaoba'dan savasa yollanmis bin üç yüz on bes dogumlu yirmi delikanlidan bir o sag kalmisti. Yüzü yaylaya bakan, içinden boz bulanik seller akan köyün girisinde madimak toplamaya koyulmus tazaler taniyamadi bu hirpani kilikli adami, köpekler segirtti üzerine. ''Benim ben! Memleket asiri diyarlara gönderdiginiz Hüseyin'im ben. Hak alnima yasa yazmis, kaderde size kavusmak varmis, döndüm... Emmi, dayi kizlari, yad el degil bu gelen. Bey oglu Hüseyin'im ben.'' Köyün genci yaslisi kusatti çevresini, boynuna bogazina sarildilar. Ardina düsüp evine götürdüler onu. Yolun otu çiçegi sarildi yorgun ayaklarina. Agsivayla sivanmis bahçe duvarinin önünde yabanci bir erkegi görünce yasmaklanacak oldu... Hüseyin'in anasi. Sonra sekiz yildir aglaya aglaya ferifi tükettigi gözlerinden çok yüregiyle tanidi oglunu. Kollarini açip ''Oglum'' diye inledi. Tahtaoba Köyü senligi durdu o gün. Savasa yolladiklari yirmi civanin yerine geriye dönen bu bitkin genç için toy vuruldu, dügün kuruldu, kurbanlar kesildi. Anasi basindaki kahir kasnagini çikardi. Seferberlige giden de geri gelirmis demek...

Bekledi Hüseyin. Susup bekledi birilerinin Hediye'den bahsetmesini. Ne anasi, ne bacisi adini anmadi gelinlerinin. ''Yoksa ahtini bozup kocaya mi verdiler sözlümü ? diye bir kuruntu zihnini yakip geçti. Olamazdi ama aht vardi ortada. Hem ailesi verecek olsa da yavuklusu çignemezdi yar hatirini. Dayanamadi, töreyi bozup sordu sonunda.

-Ana Hediye'm nasil?

Gözlerini oglundan kaçirip basini iki yana salladi anasi. Birilerine
ilenerek dögündü.


-Hediye'yi sorma ogul, kiz kismi bunca sene duru mu? Uçurdular yuvadan,
alici kuslar kapti onu.


Anlayamadi Hüseyin. Söz vermisti ana babasi, nasil uçururlardi yuvadan. Anasinin agzindan daha fazlaca gidemedi ama bin bir türlü kuruntuyla geçirdi geceyi. Sabah Tokat'a giden at arabasina binip Örtmeliönü'ndeki ahsap evin önüne geldi. Kalbi pitir pitir atarak sekiz yildir kavusmayi düsledigi yavuklusunun evini segirtti uzaktan. Iste çogu sey biraktigi gibi duruyor. Gözeler sirildiyor yol ortasindaki arktan. Hediye'nin bahçesinde kirazlarda çiçek açmis. Evin kafesli penceresinden yavuklusu onu segrediyor belkide. Siyah perçemleri lal yanagini gölgeliyordur. Öyleyse ne demek istemisti anasi. Bakir kapi halkasini vurdu elleri titreyerek. Içeride ses soluk yok, bir daha denedi, yine cevap veren olmadi. Geri çekilip pencerelere bakti, kimsecikler görünmüyordu. Karsi evin önünde kendisini segreden bir adama sordu,
- Evdekiler nerede?
- O evdekiler buradan ayrilali çok oluyor.
- Nereye gittiler ki?
- Geyras'ta bir çiftlige.
- Ya Hediye
- Hediye'ye ne oldugunu bilmeyen mi var Tokat'ta. Kötü yola düstüydü yosma.
El elinde eglence olduydu. Laf söz ettiler çevreden. Gözümle görmedim ama
birileri alip, götürüyormus bazan. Ana babasi utancindan terk etti buralari
zaten. Hediye'de alip basini gitti. Dedikoduya dayanamadi dediler. Hatta
giderken söyledigi mani kizlarin dilinde.


Gidiyom elinizden
Kurtulam dilinizden
Yesil bas ördek olsam
Su içmem gölünüzden


Can alici kursunlara ugradiginda bu kadar yikilmamisti Hüseyin. Er basina is gelir demis ya atalar, böylesi iste gelirmis demek. Eli ayagi kesiliverirmis insanin, yildirim çarpmisçasina yanarmis demek. Karsisindaki adamin anlattiklarini duymuyordu artik. Sekiz yildir yüreginde muhabbetini sakladigi, ugrun ugrun hasret çektigi yavuklusunun sesi kulaklarinda çinliyordu. Vedalasmaya geldiginde pencerede beliren gölgeyle hatirliyordu onu. Cephede üzerine top mermisi düsüp parçalanan dostlari geldi gözlerinin önüne. O mahserin içindeyken bile ölümü istemeyen delikanli bir haberle ölüden beter hale gelirmis demek.

Ah dönmez olaydim silaya. Basimin üzerinde vizildayan kursunlardan biri yüregimi parçalasaydi keske. Canli canli kumlara gömülen dostlarimin içinde bende olsaydim. Geri dönmeye sevinmek ne gafletmis meger, diye inledi. Ardini döndü konustugu adama. Yedi düvel düsmanin yikamadigi yigit, omuzlari düsmüs bir sekilde döndü köyüne.

Aslan yarim kiz senin adin Hediye
Ben dolandim sende dolan gel beriye
Fistan aldim endazesi on yediye
Az mi geldi gönderdigim hediye


Bundan böyle Hüseyin'e bahtsiz yigit dediler.''Sevdicegi hoyrat ellerde dolasirmis, yarine haram olmus.'' dediler. Örtmeliönü'nün nazli güzeli, yüzü hiç gülmeyen bir kadin olmus. Sekiz yildir hasretini çeken yavuklusu kan kusar olmus da yabanin destursuzu safasini sürermis. Aldi basini gitti Hüseyin. Hediye gibi onun nereye gittigini bilen çikmadi.

Bereketli elleriyle kizgin sac üzerinde çökelekli gözleme yapan reyhan kokulu Türkmen kadinlari bir türkü mirildanir ki nagmesini duyan, mutlu kizin türküsü sanir onu. Bilinmez ki dünyanin yedi kösesinde gök esin misali tutam tutam biçilen Anadolu evlatlarinin yasidir anlatilan. Çok degil, iki nesil önce al fistanli bir yosma , çakir gözlerinden akan yasi kina görmemis elinin tersiyle silip söylerdi bu türküyü. Irmaklar gibi çagil çagil aglardi söylerken. O da kayiplara karisti Tokat'in yitirdigi yagiz yigitlerle beraber. Hac Dagi'nda yatan kirk kizlar kadar meçhul artik.

Üfleme atesi sönmüs külleri ogul. Kabuk baglamis yaralari kaksatma. Sus, bilen olmasin Hediye'nin hikayesini. Içleri kipir kipir olarak ünlesin kizlar. Varsin onu bir cilveli yosmanin türküsü sansinlar. Hangi yarayi sarmadi zaman, hangi gözyasi kurumadi topraga düsünce? Yitirdigimiz hangi canin yasi bizle kaldi ki? Kapat bu bahsi balam, ört kimsenin bilmedigi ayibi. Hediye namuslu bir kadindi.

Cepheden dönen Hüseyin bir daha yavuklusunun yüzünü gördü mü bilmiyoruz. Yahut bildiklerimizi söylememek belki en iyisi. Suarasi kesin ki onlarin kara bahtini Tokat'in ipek bürüklere bürünmüs fidanlara benzeyen kizlar türkü yapip söyledi. Tarihler yazmadi savasa giden gençlerin geride biraktigi yüregi yarali kizlarin acisini. Onlarin hatirasini yasatacak anitlar dikilmedi hiçbir yere. kara sevdali gençlerin her biri yasadi, kocadi, dünyayi terk etti ama halkin hafizasi o felaket günlerinde solup gitmis gülleri canli tuttu. O gün bu gündür Tokatli bir güzele vurulana derler ki;

Tokat bir dag içinde
Gülü bardag içinde
Tokat'tan yar sevenin
Yüregi yag içinde.




Kaynak:
Hulusi ÜSTÜN
Tokat Resadiyem Dergisi 2002


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder