19 Mayıs 2011 Perşembe

ATATÜRK VE MÜZİK

ATATÜRK VE MÜZİK
Vecdi Seviğ
22 yaşında bir genç 1935 yılının Nisan ayında Ankara’dan Moskova’ya bir mektup gönderir. Mektuptan kısa bir bölüm:
“… Yol, yolculuk fevkalade güzeldi… Buraya geldiğim gün, askerler için düzenlenen konserde tek başıma çaldım. Dün Konservatuar’da Şoştokoviç ve Oborin ile birlikte çaldık. Akşam saat 10.00’da İçişleri Bakanlığı’nda balo başladı. Buraya bütün hükümet temsilcileri ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk de (“Türklerin Atası”) bulundu. Balo’da hepimiz sahneye çıktık ve konser verdik. Balo sabah saat 07.00’da bitti. Benim icra ettiğim iki eser arasında Atatürk yüksek sesle şunları söyledi: “Devrimimiz daha bitmedi. Güzel sanatlar ve müzik alanında daha başlamadı. Dinleyin ve öğrenin!” …Cumhurbaşkanı şakayla bizim Türkiye için armağan olarak gönderildiğimizi ve bu yüzden, bizi geri göndermeme hakkına sahip olduğunu söyledi. “Ve zaten göndermeyeceğim!...” dedi.
       Bu satırların altındaki imza David Oistrakh’tır.
       1935 yılı Türkiye - SSCB ilişkilerinde önemli izler taşır. “Türkiye’nin Kalbi Ankara” o yıla tarihlenen en bilinen olaydır. Aynı yıl, SSCB’den kalabalık bir sanatçı grubu da önce denizyolu ile İstanbul’a, oradan da Ankara’ya gelir, konser verir. Sanatçılar Başkent’ten sonra İzmir ve İstanbul’da da konserlere katılırlar. Oistrakh, kemanıyla bu gruptadır. Daha sonraki yıllarda besteleriyle tanıdığımız Dimitri Şoştakoviç piyanonun başında genç bir sanatçıdır; tıpkı Lev Oborin gibi. Konuk sanatçılar, Türkiye’de Cemal Reşit Rey, Hasan Ferid Alnar, henüz 15 yaşındaki besteci Sabahattin Kalender ile tanışırlar.  (Ferah Tahirova, Şostakoviç ve Türkiye.  Pan Yayıncılık, Mart 2010)
            Şoştokoviç ve Oistrakh’ın da dahil olduğu heyetin Ankara ziyareti sırasında, bazı bestelerin notalarının Atatürk’e armağan edildiği anlaşılıyor. Atatürk’ün kitaplığında 14 müzik kitabının yanı sıra bulunan 63 notadan önemli bölümünün Rus bestecilerin eserleri olması, bunlar içinde en yenisinin 1934 tarihini taşıması ve nihayet piyano bestelerinin çoğunlukta olması bunun katını olabilir mi?
     Ben olabilir diyorum.
     Bu ziyaret, Mustafa Kemal’in “başlamadı” dediği müzik alanındaki “devrim”e giden önemli bir adımdı. Ama Mustafa Kemal’in “müzik devrimi” fikrinin temelleri gerilere dayanmaktadır.
    Yıl 1925. 14 Ekim günü Mustafa Kemal İzmir Kız Öğretmen Okulu’ndaki konuşmasında, bir soru sorar: “Hayatta müzik gerekli midir?” yanıtı da kendisi verir: “Hayatta müzik gerekli değildir.” Cümle burada biter ama konuşma devam eder:
    “Çünkü hayat müziktir. Müzikle ilgisi olmayan varlık insan değildir. Eğer söz konusu olan hayat insan hayatı ise müzik mutlaka vardır. Müziksiz hayata zaten var olamaz. Müzik hayatın neşesi, ruhu, sevinci ve her şeyidir. Yalnız müziğin çeşidi incelemeye değer.”
        Tam bir ay sonra, 14 Kasım 1925’de Alman Vossische Zeinutnh Muhabiri Emil Ludwing, “Müzik Devrimi?” diye soru yöneltir genç Türkiye Cumhuriyeti’nin liderine; yanıt Montesquieu’nun “…bir milletin müzikle ilgisine önem verilmezse, o milleti ilerletmek mümkün olmaz” sözlerinin anımsatılmasıyla başlar ve müziğe çok önem verdiğini belirterek, “Bizim gerçek müziğimiz Anadolu halkında işitilebilir” der.
       Aklında çok sesli müzik vardır. Çok bilinen, anlatılan radyoda Türk müziği yayınının durdurulması da bundandır. Doç. Dr. Süleyman Tarman, Atatürk, ’ün müzik konusundaki görüşlerini derlediği çalışmasında, “1934 yılının ikinci yarısı, Atatürk’ün özellikle müzik konusundaki düşüncelerinin git gide yoğunlaştığı bir dönemdir” diyor. (Süleyman Tarman, Doğumunun 130. Yılında Atatürk ve Müzik. Müzik Eğitimi Yayınları, Mayıs 2011)
     Tarman’ın bu vargısının dayanağı, 1934 yılı Ekim ayında, Atatürk’ün Arapça-Farsça sözcüklerle yazılmış bir şarkının sözlerini günlük Türkçeye aktardıktan sonra Adnan Saygun’dan besteleme isteğini aktardığı anılardır. Saygun, anılarında, yaptığı besteyi gece Köşk’te bulunanlara çalınca Atatürk’ün, “Efendiler! O sözler Osmanlıcadır ve onun müziği Osmanlı müziğidir. Bu sözler Türkçedir ve bu müzik Türk müziğidir. Yeni sosyete, yeni sanat!” dediğini yazar.
   Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün müzik konusuna yaklaşımı için, “Kafaca batı müziğine inanmış, zevkçe alaturkaya bağlı kalmıştır” diyor.
    Mustafa Kemal’in çok sesli müziğin geliştirilmesi çabalarının sonucu, yıllar sonra,2011’de, Türkiye’ye gelip 10-11 Şubat’ta CSO’da konser veren keman ustası Sergey Kravchenko’nun Anadolu Ajansı’na verdiği demeçteki saptamayla günümüze taşınmaktadır: ''Avrupa'da klasik müzik dinleyicisi belli bir yaştadır. Oysaki Türkiye'de çok sayıda genç seyirci var. Bu klasik müzik açısından umut verici.''
19 Mayıs, Kurtuluş Savaşı’nın ilk adımı, kutlu olsun.
19 Mayıs 2011, Ankara Vecdi Seviğ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder