23 Aralık 2008 Salı

BİR ŞEY EKSİK BU ŞEHİRDE

Çankırılı Nazım

Bir Kastamonu’lu olarak en çok içinden geçtiğim, gezindiğim şehirdir Çankırı. 34 sene önce görevli gidip bir ay kaldım. En son on gün önce oradaydım. Hep aynı cümleyi mırıldandım: Bir şey eksik bu şehirde. Asırlardır bir çok şeyi biriktire biriktire geldiği halde.

İki yanı çınarlı yoldan yukarı çıkarken soldaki boşluğu, Karetekin Bey Parkını görünce o eksiklik duygusu büyüyor.

Başka bir yerde olsaydı bu park bu duyguyu yaratmazdı. Bir zamanlar parkın olduğu yerdeki o eski, gösterişsiz, ahşap binaya ilişilmeseydi, bir penceresinin altına küçük bir levha asılsaydı:

NAZIM’LA ARKADAŞLARI 1940 YILINDA BU HAPİSHANEDE YATTILAR

Benim 34 sene önceki gidişimden 34 sene önce, 1940 yılının Şubat ayında Nazım gelir Çankırı şehrine.

‘…Gece on biri beş geçe Çankırı istasyonundaydık. Buranın elektrik fabrikası on ikiye kadar çalışıyor…Geceyi jandarma karakolunun gaz tenekeleri ve soba boruları ambarında, bu edevat kaldırıldıktan sonra rahat fakat soğuk geçirdik…Sabahleyin müddeiumumi, jandarma kumandanı, jandarma yüzbaşısı ve hapishane müdürü beylerle müşerref olduk. Nazik ve kibar muamele ettiler. Hal hatır sordular..’’

Başgardiyanın odası yeni gelen mahkumlara tahsis edilir. Çok yüksek tavanlı, dört metre murabba odada üç karyola, masa, iskemle ve soba ve üç mahkum: O, Kemal Tahir ve Hikmet Kıvılcımlı.
Piraye çocuklarıyla birlikte İstanbul’da, kocası Çankırı’dadır. Nazım da onun bir çocuğudur ve yol çok uzundur. Çare: Çankırı’da bir ev tutulacak.

Nazım durmadan mektup yazar Piraye’ye, Çankırı’yı anlatır:

‘Buraya gelmek ihtimalinin müjdesiyle sarhoşum….Buranın vaziyeti hakkında hapishanemizin muhterem müdürüyle konuştum…Satışı sırf Çankıırı şehrinde yapılacak bir terzilikle pek geçinilmez diyor...Önümüz yaz, ucuzluk gelecek…Bestekâr ve Riyaset-i Cumhur Orkestrası Şefi Hasan Ferid’le … görüşmüşler. Derhal tercümesi lazım gelen operetler varmış…. Bu operet işinden bana bin liralık kadar tercüme bulunacakmış…’

‘Burada aynı şehrin havası içinde olacağız, birbirimizi göreceğiz, sesimizi duyacağız. Bu her ikimiz için de saadettir…Cesursun, mütehammil ve mükemmelsin…Fakat buna rağmen burda müthiş canın sıkılacak…Ben müthiş üzüleceğim...Ne yapalım? Sevmek korkunç şey…’

‘..Şimdi başka bir ev bulundu. Üç odalı, sofalı, mutfaklı ve elektrikli. Kirası da ayda 7 lira… Dişlerine çok üzüldüm.İyice tedavi ettirmeden gelme. Burada dişçi bulamazsın…


‘Radyonu da mutlaka tamir ettirip getir. Anten tellerini de getir. Burada teller çok pahalıymış…’

’…Bir şarkı vardır: Gün batar, kuşalar döner, dönmez bu yollarda beklenen! Ben hep bu şarkıyı söylüyorum…’

‘…çocuklar da tatil zamanlarında hiç olmazsa bir ayını burada geçirebilirlerse terbiyeleri, ruhi halleri ve memleket sevgileri, halka yakınlıkları için çok faydalı olur…

‘..Kaynanamın gelmesini de çok isterdim. Fakat burası çok yüksek ve tahmin ettiği gibi tansiyonuna dokunur sanırım...Sana piyasa haberleri..Yumurtanın tanesi kırk para.Bakla kilosu on kuruş. Soğan, yeşil, demeti iki kuruş….’

Hatice Piraye Hanım Nisan ayının ortalarında gelir Çankırı’ya. Nazım mutludur ama Piraye İstanbul’da kalan çocuklarını çok özler. Evde her yerde onların fotoğrafları vardır. Durmadan mektuplar yazar.’…doğurur doğurmaz ikinize de vuruldum, ama bu kadar vuurlduğumun farkında değildim….’

Nazım eve hiç çıkamaz.
Kemal Tahir ve Hikmet Kıvılcımlı ile de sürekli tartışır. Bursa Cezaevine nakil herkes için iyi olacaktır.

Haziran sonuna doğru Piraye İstanbul’a döner. Ve Nazım başlar şiir mektuplarına yeniden:

Şeker Ali yukarda, koğuşta bağlama çalıyor.
Akşam.
Dışarda çocuklar bağrışıyorlar.
Çeşmeden akıyor su.
Ve jandarma karakolunun ışığında
akasyalara bağlı üç kurt yavrusu.
Açıldı demirlerin dışında
. ...........................büyük, lâciverdî bahçem.
A s l o l a n h a y a t t ı r ...

Beni unutma Hatçem...

Nazım Çankırı’da aşk şiirlerinin yanısıra ‘şiirle öykü anlatma’ , birkaç kelimeyle ‘portre’ çizme denemelerine başlar. Ve Kuvayı Milliye destanının ilk şiirlerini yazar. Şiir anlayışını geliştirir. ‘…Şiiirin yeni bir muhteva verişi üzerinde kafa patlatıyorum. Şiirin en büyük ve en ihatalı edebiyat şekli olduğuna inanıyorum…bu aleti darlığından kurtarmak lazım…’

Bir yandan da okur, resim yapar, Almanca çalışır, çeviriler yapar, mektuplar yazar, işlikte ayna döker, yüzükler, kutular oyar.

1940 yılının Aralık başında ayrılır Çankırı’dan.

12 aralık2008 tarihinde Kurşunlu kaplıcasında eşimin hazırladığı kahvaltı tabağımda zerdalileri görünce ve Şinasi’den zerdalinin de mürdüm eriğinin de Çankırı yemişi, Penceremin altında da a beyim/Zerdali dalı mısın? türküsünün bir Çerkeş türküsü olduğunu öğrenince aklımıza ,
''Mürdüm eriği çiçek açmıştır.
- ilkönce zerdali çiçek açar
mürdüm en sonra-''
diye başlayan şiir düşüyor.

Bir Acayip Duygu isimli şiirin içinde ‘Bursa cezaevinde’ kelimeleri, altında 7.2.1941 tarihi var. Ama şiiir mürdüm eriğinden ve zerdaliden bahsederek başlıyor. Ve devamından anlıyoruz ki henüz,
''-daha bir tek ağaç bahar açmadı
kar yağması ihtimali bile var- ''

Şairimiz Bursa’da yazdığı bir şiirde hoşforoş (*) Bursa şeftalisi dururken neden mütevazı zerdaliden ve kederli mürdümden bahsetsin?

Şu neticeye varıyoruz: Nazım Hikmet nasıl ki Kuvayı Milliye Destanı’na (İstanbul Tevkifhanesinde yazdığı bir şiirin bir kısmını en başta kullanarak) Çankırı Hapisanesinde başlamış, Bursa’da noktayı koymuş ise benzer şekilde Bir Acayip Duygu isimli şiire de Çankırı’da başlamış, bu şehirde gözlemlediği çiçeklenmeleri şiirleştirerek Bursa’da bitirmiş olsa gerek.

Ol sebeble Bir acayip Duygu’yu Çankırı Hapisanesinde yazılan şiirlerin sonuna ekledik.

O gün öğlen vakti Çerkeş’ten geçerken ve Çankırı’dan ayrılırken yine aynı duygu: Bir şey eksik bu şehirde.

Çare yok, bu şehrin bir köşesine, bir sokağına, bir çeşmesine, çınarlarından, cevizlerinden, mürdüm eriklerinden, zerdalilerinden birinin bir dalına, istasyonuna, nereye olursa olsun, bir yere ufak bir levha asmak lazım:


BÜYÜK TÜRK ŞAİRİ NAZIM HİKMET BU ŞEHİRDE 9,5 AY YAŞADI
ÇANKIRI’NIN VE KURTULUŞ SAVAŞININ İNSANLARINI ANLATTI
ÇOK GÜZEL ŞİİRLER YAZDI

Haydi Çankırılılar, bir levha.

______________________

(*) Selam sana Salah Birsel usta. Senin Boğaziçi Şıngır Mıngır’da bazı hanımları tarif için kullandığın hoşforoş sıfatını biz de Bursa şeftalisi için kullandık. Bağışla.

Bu metnin hazırlanmasında Memet Fuat’ın NÂZIM HİKMET Yaşamı, Ruhsal Yapısı, Davaları, Tartışmaları, Dünya Görüşü, Şiirinin Gelişmeleri isimli eseri ile onun baskıya hazırladığı ‘nazım hikmet dört hapisaneden’ isimli kitaptan ve internetten yararlanılmıştır.
İhsan Feyzibeyoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder