30 Nisan 2014 Çarşamba

Bir Kısa Hikaye - BAHA

Öncelikle size bir teşekkür edeyim.
Yırtık bir kâğıdı  yapıştırdıktan veya bir koliyi hazırlarken kullandığınız koli bandı için,
-Hay Allah bunu yapandan razı olsun' demişseniz; işte o ettiğiniz dua büyük bir ihtimalle sevgili arkadaşım Baha'ya gitmiştir. Teşekkürüm, canım kadar aziz arkadaşıma ettiğiniz bu dua içindir.
Kartvizitinde 'mühendis' yazar.
Kartını verdiği kişilerin elektrik işlerini yapıyorsa onlar Baha'nın elektrik mühendisi olduğunu düşünürlerdi.  Makine mühendislerinin yapamadığı yapışkan kâğıt, bant, çıkartma gibi ürünleri üreten makinaları ona ısmarlayanlar Baha'yı makine mühendisi sanıyorlardı. Ama kendileri inşaat mühendisidir!
*
Oğlunun okulundan telefon ediyorlar:
-Baha bey telaşa mahal yok ama, yine de bilesiniz oğlunuz ufak bir kaza geçirdi, şu anda falanca hastanede....' dediklerinde,
-Benim işim var, eşime telefon edin, o ilgilensin' diyecek kadar iş manyağı bir adam. (İş manyağı, arkadaşımın kendisi için kullandığı sıfattır.)
*
Baha ünlü bir kişidir. Bu ünün yarısı kendi üstün kişilik ve yeteneklerinin karşılığı; diğer yarısı, benim hayranlık duygularıyla her önüme gelene onu anlatmalarımın sonucudur. İşime yarayan şeylerin yarısını  ondan öğrendiğimi sanıyorum. (Baha'nın bilgisayarı benim kadar bile kullanamaması ise en büyük moral nedenimdir.)
*
Almanya'dan sipariş ettiğim makine, konuşulandan erken geldi. İki yakamın bir araya geldiği hiç olmadı ama  büsbütün kamandım. Ben bütün bu sıkıntıları çekerken birinizden olsun beş lira borç istedim mi?
Ama Baha'dan istedim. Telefon ettim,
-Baha yavrum sıkıntıdayım. Durumun nasıl? Paran var mı?
-Var.
-Nasıl var? Sormayacak mısın 'ne kadar' diye?
-Çok şükür, kötü bir çantacının ihtiyaç duyacağı kadar para bende her zaman vardır.
*
Yukarda, Baha ünlü bir kişidir. Bu ünün yarısı kendi üstün kişilik ve yeteneklerinin karşılığı; diğer yarısı, benim hayranlık duygularıyla her önüme gelene onu anlatmalarımın sonucudur dediğimi hatırlatayım.
Bir gün Baha dükkânıma geldi. Oturuyorken telefon çaldı, Gayyur adlı tembel bir arkadaşım kahve içmeye çağırdı.
-Gayyurcuğum, hani Baha isimli bir arkadaşım var ya, onunla oturuyoruz, kusura bakma şimdi gelemem' dedim.
Biz konuşuyorken  Gayyur göründü, şaşkınlık belirtileri gösterdi ve duyduğum ama anlayamadığım şeyler mırıldandı.  
Baha aniden fırladı, gitmekte olan Gayyur'un önüne dikildi.
-Göster ulan ayak baş parmağını, nasıl ayak baş parmağıymış ben de göreyim!
Gayyur mahvolmuş... Gayyur perişan... Gayyur çaresizlerin en çaresizi...
-Nedir yahu Baha ne yapıyorsun? N'oldu?' dedim.
Baha'nın beni de, ayırmak isteyen diğerlerini de dinlediği yok. Hemen epeyce insan toplandı. Gayyur'u Baha'nın elinden kurtarmaya çalışıyorlar.  Neyse sonunda anlaşıldı: Gayyur,  kendisinden çokça bahsettiğim arkadaşımı merak etmiş, görmeğe gelmiş ve fakat boyunu beğenmemiş!
-Emin'in Baha Baha dediği de bu muymuş? Ayak başparmağım kadar bir şey bu yahu!' demiş.
Dünyanın bütün seslerine açık olan Baha'nın kulaklarından kaçar mı bu?
-Göstereceksin ulan' diyor. Madem ayak başparmağın boyum kadar, ben Bursalıyım ulan, bana göstereceksin...' diye yırtındı durdu.
Hakarete uğrayan Baha. Ama inanın Gayyur için üzüldüm. Bu duruma düşmüş insan gördüğümü hatırlamıyorum.
*
-Yahu Baha bırak artık... Boşver ya!  Hem adamın ayağının başparmağını göreceksin de ne olacak ?' dedim.
-Öpecem yahu, öpecem. Bizim büyüklere saygımız var.' dedi.
*
Baha'yı ben on forma da anlatırım, ama sizin şu sabırsızlığınız yok mu ya, serçe parmak kadar anlatımlara bile tahammülünüz yok, poflayıp duruyorsunuz!
Baki selam ve sevgiler.

Emin ERDEM

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder