Sevgili Dostlarım.. Merhaba..
Sanıyorum 69 un son ayları ya da 70 in ilk aylarının biriydı..
Ankara nın zehir solumaya başladıgı yıllar.. hava soguk.. karanlık bir akşam üstü..
Yurdun İç kantininde,
Aslan Eren Hocanın siyah beyaz fotografında sıralanmış olan gri bacaklı siyah yüzeyli masaların birinde oturup,
eciş bücüş, çift kulak, tenekeden mamül..
çatal batırılmış ekmegin her dokunuşunda.. adeta "dokunmayın bu yemege " der gibi hareketlenen, amorf bir sahanda omlet yemege çalışırken..
Sol arka tarafımda bir tanıdık ses ..
"Kim ulan.. bu herif.. ya.. akşam akşam.. çattık..?
çarnaçar muhteşem ziyafetime ara verip, ..
"Vay.. Osman nerden çıktın.. oglum sen.. hayırdır.. ne olduki.."
Uzun sarı saçları burnuna kadar düşmüş..
yeşil gözleri kızgınlıkla parlıyor sinirden sık sık soluklanıp ..
kesik kesik cümlelerle anlatıyor..
"Ulan... kapıda uzun boylu zayıf eski moda bir herif.
pardesüsünün yakalarını kaldırmış.. çenesini içeri çekmiş..
gecenin bu saatinde gözünde siyah gözlükler..
bana yaklaşıp.. enseden gelen bir sesle
"Kimliginiz..? kendini tanıt ve varsa 6x9 bir fotografınızı da.. rica ediyim.."
demezmi..
bende
"sen kimsin birader..?" diye sordum..
Adam bir saniyede pardesesünün sol iç tarafının sol avucuyla açtı ve kapadı ..
Aynı anda..
sadece "teşkilattan..!" dedi..
"ya .. polis bey... ben mekan diye bir arkadaşımı görmeye geldim.. liseden arkadaşımdır.."
deyince ne dedi .. biliyormusun..
"tamam.. zararsız bir çocuktur.. geçebilirsiniz.."
dedi.. iyimi..!
“ya.. mekan.. sen iyi yere dükkan açmışın.. Gözünü seveyim bizim yurdun..
kapısında kimlik soran bir "sivil" yok hiç olmassa ..
burasıda sözüm ona birde " siyasalın yurdu" olacak ..
hani ulan… burası kurtarılmıştı..?”
-.. ?????...
………………………………………………………………
308 no.lu Odanın üç kıdemlisinden.. biri olan
İdris Kurtkaya..
köpekköye bakan 308 nolu odanın girişte sag ensondaki yatagına uzanmış
(ya arkadaşlar bir yıl müddetçe. ben idris kurt kayayı yürürken görmedim..
hep yatakta ve hep odada idi..)
kucagında koca bir kitap.. kafasını mutadı veçhile. duvardaki..
saçlarındaki yagdan dolayı oluşşmuş siyah beyaz kocaman lekeye yaslamış ..
iki yatak solunda yine kitap okumakta olan
Emin Selçuk Botsalıya ..
Semih Sergen sesisine benzeyen sesiyle anlatıyor..
bizde karşı yatakta (karşı yataklar sırasıyla
izmirli beybi feys
Özkan Şengün,
Mersinli Boncuk Mehmet (Menemenci)
Elazığlı pike Mehmet (Agar)
dinliyoruz..
okula girdigimizin ilk yılı idi.. galiba..
“Bizim Teşkilat.. yine yeni gelenlerden
Burdurlu Necati diye saf yeni bir ögrenciyi teşkilata kaydedip...(!),
birisinin takibi ile vazifelendirmiş, akşam kantinde karşılaşmışlar..
o sırada da dışarıda yagmur yagıyormuş..
Necatiye "görev tamamlandımı..?" diye ciddi bir şekilde sormuş..
Necatide " o söyledigin Çocuk sabahtan beri burada.. bende buradayım.."
deyince
bizimki.. "olmaaz" demiş..
"takibi belli etmemek" bu işin esasıdır.. şimdi dışarıdan gelmiş ilgisiz bir adam gibi görünmen gerekiyor.. o çocuk inekhanenin önünde..
sen görünmeden aşagıdan hemen birinci katın duş kabinine elbisenle gir..
sonra sanki dışarıdan yeni gelmiş yagmurla ıslanmış gibi çocugun önünden geç..
seni ıslanmış halinle mutlaka görmesini sagla.. unutma gizlilik çok mühimdir.. "
demiş..
Necati de koşa koşa elbiseleriyle duşa girip çıkmış
o haliyle kantinde dolaşmış..iyi mi..?”
Teşkilat Kürşat ..
Okula
yeni gelenlere hep bu numaraları yapıyor ve içlerinde bu numaralarını
yutacak birini mutlaka buluyor.. ""
……………………
Uzun Boylu, beyaz yüzlü idi.
kısa kesilmiş saçları biçilmiş çimen gibi hep arkaya taralıydı..
ve hep gravatlıydı ..
Hep Jack Nicelson'un kara gözlügünü takardı..
zayıf bedenine bol gelen uzun bir padesü giyer..
ve yurda girerken mutlaka yakalarını kaldırarak girerdi..
ben onu hep bu haliyle görüp..bu haliyle tanımıştım..
tanıdıgım süre içinde yüksek sesle konuştuguna, bagırıp, çagırdıgına,
yüksek sesle güldügüne hiç rastlamadım..
aşırı bir tavrı olmadı..
"olagandışı.." denilecek kadar olagan davranışlı idi..
kısa ve çok net resmi cümlelerle.. resmi agızla konuşur gibi konuşur..
arkadaşlarına bir iki cümle ile takılmadan yanlarından geçmezdi...
hep yürürken hep arkadaşlarına laf atarken gördüm..
bir arkadaş grubu içinde uzun tatlı bir sohbetine de rastlamadım..
65-66 larda okulun duvarına emniyet genel müdürlügünce asılan
3 mülkiye ögrencisine burs verilecegine dair ilanı gördükten sonra
Fakir bir ailenin evladı oldugu için
Okuyabilmesi amacıyla
Bu burslardan birini kabül ettigini
Degerli üstadım..Ersen Yavuz’dan sonradan bir sohbet esnasında ögrendim..
kendisine sanki özellikle çok ciddi bir polis havası verip gezinirdi..
ama nedense bu ciddi polis havasıyla dolaşması..
kimseyi rahatsız etmedigi gibi aksine tüm yurtta herkesin hafif gülümsemesine neden olurdu.. kişiliginin bir parçası olmuştu sanki bu komik ciddiyeti..
Bana kalırsa..
O hep poliscilik oynayan saf temiz bir arkadaşımızdı..
Yurttakilerde , herzaman.. samimi, güvenilir, tasarımında kötülük olmayan, dümdüz, komik çocuk ruhlu, tertemiz bir insan intibaı uyandırmıştır..
beraber hiç yol yürümemiş olanlar da dahi "çok iyi bir arkadaşım" dedirtecek kadar yakın ve samimi duygular yaratan bir şeffaf kişiligi vardı..
…………………………
Yine bir akşam üstü idi..
evi Ankara'da olanlar kantini boşaltmışlar..
kantini şanzelizeye baglayan geniş rahat merdivenlerin bitiminde itibaren 5 metre sagda.. camın kenarında.. Mahir Çayan radyotöre hafif dayanmış, ayakta duruyorr.. yanında.. beyaz çocuk yüzlü bol sarkık bıyıklı, dagınık yerçekimine isyan eden dik düz saçlı, lacivert bogazlı kazak ve dar paça lacivert kadife pantalon giymiş, hoş memo postallı.. Yusuf Küpeli.. ve etrafında yere çömelmiş başları egik üç arkadaşı .. yusuf egilmiş konuşuyor.. onlar ise yusufa bakmadan ciddi ciddi yusufu dinliyorlar.. bende Berber turgutun hasetle benim sırma saçlarıma yapmak istedigi hain amaçlı saldırısını hafif bir vucüt hareketiyle atlatıp, mutad turlarımı atmak üzereyim.. tam bu esnada.. hızla kantine dogru giden Teşkilat.. bu çöküşmüş ciddi konuşma modundaki grubun yanında durdu.. ve muhtemelen yusufa dogru.. baba bir amir sesiyle..
".. Çocuklar Devrim mi yapıyorsunuz yoksa..?" dedi..
Yusuf Küpeli .. birden ciddi halinden sıyrılıp
neşeli bir gülümsemeyle Teşkilatın üstüne üstüne üstüne yürür gibi yaptı..
Teşkilat hızla uzaklaşmak üzere iken..
Mahir Çayan
"Sen nerdesin ya.... gel sana çay ısmarlayım.." diye seslenince..
Teşkilat bir an duraladı ve en ciddi bir ses tonuyla..
"..Vazife mahallinde ve vazife sırasında her türlü müskirat memnudur..."
gibi bir mevzuat kelamını daha bitirmeden.
yusufun kendisini yakalayacagını farkedip acele merdivenlere tırmanmaya başladı..
teşkilat uzaklaştıgında
hüseyin, mahir, yusuf ve diger kıvırcık saçlı tıknaz ve dahi yüzüne göre kocaman gözlükleri olan kumral, çocuk yüzlü.. devrimci ögrenci liderlerinin yüzlerindeki gülümseme hala kaybolmamıştı..
………………………..
12 Martın ayak seslerinin geldigi sıralardı..
yurt ve okulda da ögrenci eylemleri..
daha çok..
duvarlara
"Kahrolsun Amerika..”
“Kahrolsun Komprador burjuvazi ve onun yerli İşbirlikçileri
“Yaşasın Tam bagımsız Türkiye .."
sloganlarıyla biten,
teksir makinasında saman kagıtlara basılmış bildirilerin asılması suretiyle devam ediyordu..
bu bildiriler genellikle..
şanzelizenin pencerelerini birleştiren köşeli sutunlara ve asma katı tutan yuvarlak sutunlara yapıştırılırdı..
O sıralarda bu sutunlar hiç bildirisiz kalmazdı..
Böyle zamanların bir sabahında..
ben mutad yerim olan ikinci köşeli sutunun yanındaki kalorifer peteginin üstünde oturup cıgaramı içerken..(bir arkadaşım..herhalde sürekli aynı petektekte oturdugum için olacak.
petegin yapıştıgı duvarın üstüne..”Mekan’s place” diye yazmıştı..)
birden..
teşkilat’ın
yeni asılmıs bildirileri. sırasıyla okuydugunu
ve altına birşeyler yazdıgını farkettim ..
dev-genç bildirileini tahrif etmek anlamına gelebilecek olan bu eylem..
o dönemde son derece cesurca yapılan bir hareketti,
sıra benim sutunumdaki bildiriye geldi.. ..
çok ciddi olarak bildiriyi okudu inceledi..
sonra cebinden ucu kalın kesik, yeşil renkli tombul bir dolmakalem çıkardı..
bildirinin altına bir şeyler yazıp,
yine cebinden çıkardıgı bir dandik mühürü hohlayıp, bastı..
sonra vazifesini tam yapmış olan memur edasıyla bir son bakış fırlatıp..
yürüdü gitti.
Bildirilerin altına ne yazdıgını merak ettim ..
kalkıp baktım..
Bildirinin altında..
mavi mürekkepli kalemle çok temiz macüskül yazı ile şunlar yazılmıştı..
“ Emniyeti Umumiyece Tasdik Olunur..”
(mühür)
(imza) Teşkilat KÜRŞAT
Teşkilat Kürşat’ın
Soyismini.. hiçkimse bilmez..Hiç önemlide degildir..
O bizim İçin Sadece
i” Teşkilat Kürşat'tır”..
ve öyle kalacaktır..
Mülkiye yaşadıkça..
Hoşcakalın Dostlarım..
Sevgiler..Saygılar..Selamlar..
Mekan DEMİRKAYA..
Değerli M.Mustafa Kırali Arkadaşım,
YanıtlaSilBelki siz de hatırlarsınız.
Kürşat'ın soyadı "Yunus" idi.
1969 Inek Bayramında Idari Şube Kralı, Kürşat Yunus yani, Teşkilat Kürşat'tı.
Semra