25 Ocak 2011 Salı

ANILAR VAPURU HAKKINDA

Anılar Vapuru ;
Mekan kardeşimizin,
''Sevgili Tuncer Saner Gürdil'in güçlü kalemiyle.. Sevgi saygı baglılık, dostluk, idealizm, arkadaşlık degerleri temelinde..bir süreç dahilinde yazdığı,  Okulumuzun belirli bir dönemini anlatan "Anılar Vapuru" öyküsü..''   cümlesinde ifade ettiği özellikler yanında,

Sevgili Saner kardeşimizin ;
''İnşallah bu anlatılarda, tüm arkadaşlarım, kendilerinden de bir şeyler buluyordur..''  
cümlesindeki hedeflere ulaşmış olan bir öykü zinciri. 

İki kısımda toplam 12 bölümden oluşuyor. 

 Hikaye arayanlar için  güzel bir uslup ile kaleme alınmış tatlı bir öykü, geçmişi soruşturanlar için neler olmuşun cevabı, bir dönem mülkiyesinde öğrencilik yapan ve anılarını tazeliyecekler için eşsiz bir hazine...olan bu yazı dizisini, sıkılmadan kendinizden birşeyler bularak okuyacağınızı tahmin ediyor, SANER GÜRDİL kardeşimize emeğinden dolayı teşekkürlerimi, okuyanlara da saygı ve sevgilerimi sunuyorum
m.kırali

ANILAR VAPURU II.BÖLÜM 5

Evet,kartlar açılmıştı.
Ajan Provakatörler,her yerde idi.
Şiddet,şiddeti doğurmuş,
16 şubat 1969 da,
İstanbulda,
ABD, 6.ncı filosu protesto edilirken,
Beyazıt meydanında iki genç,bıçaklanarak öldürülmüştü.
Ekim 69 da, genel seçimlerde,
Adalet Partisi 256 milletvekili çıkartarak mecliste çoğunluğu alınca,
Siyaseten,değişen bir şey olmamıştı..
24 Ocak 1970 de,
Mülkiyeyi,Mülkiye yapan değerlerden birisi ,
SBF yurdu,
Vahşi bir saldırı ile,
Polisçe ele geçirildi.
300 kadar genç,cop darbeleri ile ve yerlerde sürüklenerek bir bilinmeze götürüldüler.
Dekan " Cahit Talas" ,Polisten dayak yiyen ilk dekan olarak tarihe geçti.
Demek,hınçları dinmemişki,
Aynı Cahit Talas,
12 mart darbesinde,Gözaltına alınıp,18 gün işkence gördükten sonra,Dekanlıktan uzaklaştırıldı.
15-16 Haziran 1970 de
Bu kez ,sendikalar,
Çalışma yasası ve sendikal haklardaki kısıtlamaları protesto için,( DİSK ve hatta TÜRK-İŞ )
İstanbul da yürüdü,
Çatışma çıktı,
İki işçi,bir polis ve bir esnaf hayatını kaybedince,
Sıkıyönetim ilan edildi..
Askerler,artık,geliyoruz diyordu,
9 martta ilk darbe teşebbüsünün ardından
12 Mart 1971 muhturası ile,
Siyasi Partiler ve Parlamento kapatılmadı ama,
Anayasa askıya alınıp,
Nihat Erim,CHP den istifa ettirilip,
Bağımsız,
Kukla,
Başbakan yapıldı.
1966-1971 yıllarının Üniversite hayatı,
geçirebilenler için böyle geçti.
Şimdilerde,bakıyorum da,
Yıl 2011 olmuş,
Aradan tam 40 yıl geçmiş,
Değişen bir şey yok..
Aynı tezgahlar kurulmuş,
Aynı oyunlar,yeni desteler ile oynanıyor.
Ve ben,uzaktan,
Ekran başında,
Daha önce,defalarca izlediğim bu filmi,
Ölüp gitmiş arkadaşlarımın acısı ile ve kırılmış kalbim ile,
yeniden yeniden izlerken,
Aklıma " Candan Erçetin " geliyor,
ve ne güzel söylüyor.
" Doldurun kadehleri içelim beraber,
Yılların yorgunluğu geçene kadar "
Saner ( Tuncer ) Gürdil.

ANILAR VAPURU II.BÖLÜM 4

Aslında çocuk,
Kendi halinde birisi idi..
"Cinli böğüt"te çimmiş,
Kızlar ile " seksek ",
Erkekler ile "gülle " oynamış.
"Fayton" arkasına asılıp,arabacının kırbacını yemiş,
"Açamaz,açamaz,açsa bile ıslatamaz" diyerek, şoforunu kızdırdığı Arazöz'ün suyunda ıslanmış,
Aşağıda,dört kişinin bir ucundan tuttuğu " Savan " a ,dut silkelemiş.
Dalından topladığı kirazları,saplarından demet yapıp,istasyonda tren yolcularına satmış.
Balık tutmak için, derelere dinamit atmış,
Ters dönen balıkları solungaçlarından söğüt dalına geçirip salkım yapmış,
Kara yolu kenarından topladığı,pahalı sigara izmaritlerini içmiş,
Dayısının " pütürlü " şişedeki rakısını aşırmış,
Siboplu ,içlastikli, top şişirmiş.
Tenekede midye pişirmiş,
Ve, beş yılda anca bitirdiği Lise'den, Fakülte sıralarına gelene kadar,nerede ise Türkiye'nin tüm dağlarına çıkmıştı.
Yavaş,yavaş yaşamına alıştığı Ankara'da,
Onbinlerce "sığırcık" ın, tüneyip öttüğü ,Kızılay ile Sıhhiye arasındaki ağaçlı kaldırımda tur atmayı öğrenmiş.
Ay başlarında,
Parasının,İncesu daki,
"Ahmetler postahanesi" ne geldiği ilk zamanlarda,
"Büyük Sinema"nın hemen üstündeki "Ali Baba" da "tılt" oynayıp,
Sinema yanındaki "Piknik"te,
Biralı,patates kızartmalı,üstü, salçalı bezelyeli,havuçlu pilav ve şiş kebap ile bir ziyafet çekip,
"Büyük sinema" veya Gökdelenin karşısındaki "Ulus" sinemasında ,güzel bir filim seyretmeyi sevmişti.
Ay ortalarına gelmeden,
Sıhhiyede,
Orduevinin hemen arkasındaki "kantin 9" da , salçalı,domatesli ve de yeşil biberli sahanda köfte,
Veya Yine Milli güreşci Ahmet Ayık'ın sahibi olduğu " Kebap 49" da pide,
Ay ortasını az geçince,Cebecide Okul yanında,Tüm SBF Tüllabının milli yemeği "Teşkilat"
Ay sonlarında ise,
Tanıdık bakkaldan veresiye alınan depozitolu içeceklerin şişelerini bir başka bakkala satarak elde edilen para ile,
ve Fırından alınan taze ancak yavan ekmekle karın doyuruyordu.
Ankara'nın havası o yıllarda,
Siyaset gibi,çok kirli idi.
Kış geldimi,
Kömür sobalarından çıkan kurumlar,
Nefes almayı,
Yolda yürümeyi zorlaştırırdı.
Bu nedenle,
Paralı olduğunda,duraklarda, uzun kuyruklarda bekleyip,
Çoğu talebe arkadaşının da harçlıklarını çıkartmak için şofor olarak çalıştığı,
Uzatılmış "dolmuş" lara biniyor,
Darlandığında ise,
Arka kapıdan binilen,ve hemen kapı yanında özel bir bölmede oturan bir de biletçinin olduğu belediye otobüsü.
Veya ikide bir yol ortasında boynuzları çıkan, ve Şofor ve biletçi tarafından yerine takıldıktan sonra yoluna devam edebilen "Troleybüs"e biniyordu.
O, sabah,
Ev arkadaşı Rahmetli " Süleyman Çultu " ile,
Kantine geldiğinde,
Aslında niyeti ders'e girmekti.
Ancak, Kantinde şarkılar başka türlü söyleniyordu.
"Drama mahpusunu Hasan,evinmi sandın."
Evet, altı kişi yola çıktı
Cebeci,dikimevi,konservatuar,derken,
ancak Doğumevinin önünde,
Ulus-Mamak hattında çalışan külüstür bir belediye otobüsü bulabildiler.
Hacettepe önünden,
Sıhhıyeye indirilip,
Okul bahçesine götürülmek üzere,
Kurtuluş'a kadar getirilen bu otobüsün önünü, orada "Fruko"lar kesti.
Suç üstü olan bu 6 kişiden beş'i o akşam  şarkılarda olduğu gibi,
Ankara Hapishanesini boyladı.
Yolcudur ifadesi ile serbest kalan altıncı kişi ise,
Halen aramızda,
ve halen her etkinliğin içerisinde,
"Kaptan şapkası" ile,dolaşıyor
Ankara'da,
Kommer'in arabası ile beraber,
Ortam çok gerilmiş,
Tepkilerin tam ve açık adresi belli olmuş
Taraflar, artık iyice "saf" tutmuş.
Özgürlük ve bağımsızlık türküleri buna göre söylenir olmuştu.
"Yıldırım ,bora,sükün bulacak,
Bize ,Amerika selam duracak,
Tanklarıyla toplarıyla gelseler dahi,
Bağımsız ,kalacak Türk'ün ülkesi"
Saner ( Tuncer ) Gürdil.
selam ve sevgilerim ile..

ANILAR VAPURU II.BÖLÜM 3

O yıl'a kadar,
Türkiyedeki Üniversitelerde,
Yine de belli bir özerklik vardı.
Öğrenci Dernekleri serbest seçimlerle seçiliyor.
Belli bir yere kadar yönetim ile ortak faaliyetler yürütüyor.
Hatta," şebeke ","kayıt" "teksir-kitap" vs gibi bazı işlemlerden, akçalı, bir pay dahi alıyorlardı.
En önemlisi,
Rektör veya Dekan davet etmeden,
Polis, Üniversitelere,fakültelere,hatta bahçesine dahi giremiyordu.
Ancak,durup dururken,Ankara Belediyesinin almış olduğu bir karar ile ortalık karıştı..
Belediye,
O yıla kadar,
Üniversitelerde,
Öğrenci Dernekleri tarafından düzenlenip verilen,
Ve Talebelere,
Otobüs,Troleybus,sinema,tiyatro,müze,sergi vs gibi etkinliklerde büyük indirim ve kolaylık sağlayan,
"Üniversite pasoları"nda,
Kendi onayınında olması gerektiğini,
Aksi taktirde,
Belediye kaşesi olmayan "şebeke"lerin,geçersiz sayılmasını,
kendi denetimindeki ,sinema vs idareleri ile.EGO Müdürlüğüne tebliğ etti.
Bu kararı,fiilen uygulatmamak için,
Gençler ,önce ,topluca sinema salonlarına girdiler,
Arkasından,Belediye Otobüs ve Troleybüslerine  bindiler.
Salon sahipleri ve Otobüs şofor ve biletçileri zor durumda kaldılar.
Bunun için gençler,
Daha aktif bir karar ile,
Belediye otobüslerini kaçırıp,
Polis'in giremediği Üniversite bahçelerine park ettirerek, araçları seferden alakoydular..
Bu eylemler,
Ankara'nın tüm fakültelerinde bir hafta kadar sürdü
Sonunda,suş üstü yakalanan beş SBF öğrencisi
Tutuklanıp cezaevine kondu,
Tek celsede 3 ay hapis cezası aldılar ve Yargıtayca onaylanan bu cezayı çektiler.
Talebeye Göz dağı vermek için çarçabuk uygulanan bu işlem sonucu
Eylemler bitti,Belediye geri adım attı.
Ancak,
Siyasi İktidar,
Üniversite Bahçesine girmek,
Gerektiğinde Müdahale etmek için çok büyük bir adım attı.
1968 yılında,
Türk Üniversitelerinde,
İlk boykot ve işgal eylemleri başladı.
Genel olarak bilinenlerin aksine,ilk boykot.
Ankara Üniversitesi İlahiyat fakültesinde,
Şimdiki AKP Devlet Bakanı Ali Babacan'ın halası Hatice Babacan'ın Türban ile derse girmeye kalkmasına ,engel olan,
Fakülte yönetimine karşı  11 Nisan da yapılmıştır.
Daha sonra,
Yine Ankara'da DTCF nin Sıhhıye-Ulus bulvarına bakan geniş ön bahçesinde,
Davul Zurna eşliğinde,
O zamanki talebe Derneği Başkanı
Sonraları CHP milletvekili ve Türk Meclis tarihinde en fazla önerge verme rekortmeni Celal Kargılı organizasyonunda,
Sınavlar yapılırken,ertelenmek istenen sınav tarihleri yüzünden,
İlk gerçek Boykot Eylemi başladı.
Tarih 10 Haziran idi,
Talebeler büyük bir şenlik havasında şarkılar söyleyip halaylar çektiler,sınavlara ve derslere girmediler
"Davullar,çift çift vurula,
Dekan,terleye yorula,
Proflar bizden yana ola,
Şen ola boykot şen ola "
İki gün sonra ise,
İstanbuldan Kıyamet haberi geldi
12 Haziranda İstanbul Üniversitesi talebeleri,
Hukuk Fakültesini İşgal ettiler.
Böylece de Polisin ekmeğine yağ sürülmüş oldu..
Aslında o yıllarda "tezgah" daha başka zeminler üzerine kuruluyordu
İngiliz Politikası'nın bel kemiği " Böl - Yönet " sistemi,
Çoktan devreye sokulmuş,
Polisler Pol-bir,Pol-der,
Meslek Kuruluşları ( Öğretmenler,Barolar,Mühendis Odaları,)
İşçi Sendikaları
Ve tabii,Fakülte Öğrenci Dernekleri ve de en önemlisi Üniversite gençliği
Sol-Sağ olarak ayrıştırılıp,
Birbirine kırdırılmaya başlanmıştı.
1969 yılına  gelindiğinde,
Provaköterler tavan yaptı.
Tüm Dünyada," Vietnam Kasabı " diye bilinen,CIA ajanı "Kommer" i
Türkiyeye Büyükelçi olarak atadıkları yetmiyormuş gibi,
Amerikan Sermayesi ile kurulmasına karşı,
Anti Amerikancı görüşün baş savunucusu ODTÜ nin kalbine,
Bu adamı,
Ocak ayında,
O zamanki ODTÜ Rektörü" Kemal Kurdaş" kanalı ile,
Okul'a davet ettirdiler.
Bu olay,Talebeyi çileden çıkarttı,
Üniversite bahçesinde,Forsu ile park etmiş Kommer'in arabası,
ters çevrilip yakıldı,
Ve o günden sonra da zaten her şey ters gitmeye başladı,
Ta ki  1971 askeri muhturasına kadar.
O zamana kadar köprülerin altından çok sular geçti,
Gözaltılar,işkenceler,Ölümler,
Basılan, okullar,yurtlar,
Yerlerde sürüklenen Çok değerli hocalar,
Sokağa çıkamayan insanlar,
Kan ve Kin.
Ağlayan analar,
Birtek evladını,binbir güçlükle yetiştirip,kurban vermiş Babalar.
Ve yeryüzünden silinmeye çalışılan, apolitize edilmiş,
dumura uğratılmış
şah damarında vurulmuş,
postal,dipçık ve çizme darbeleri ile ezilmiş bir kuşak
1968 kuşağı..
Buna rağmen,
Ankara Üniversitesi,
Siyasal Bilgiler Fakültesi Talebeleri
Her türlü baskıya rağmen,
Sıkıyönetime rağmen,
1971 yılında,
Şanlarına yakışır bir duruş sergilediler ve,
Haziran  sınavlarını Boykot ettiler ve sınavlara girmediler.
Saner ( Tuncer ) Gürdil
selam ve sevgilerim ile.

ANILAR VAPURU II.BÖLÜM 2

1967 de,
İlk kıpırtılar başladı.
O yıllara kadar ,1960 ihtilalinden öncesi hariç,
sokaklara sadece Kıbrıs Mitingleri ile inen Üniversite gençliği,
artık kendisi için de birşeyler istiyordu.
 
1965 te
ABD ile Kuzey Vietnam arasında başlayan ve 55.000 .Amerikan askerinin ölmesine neden olacak savaş,
Emperyalist emeller uğruna,
"Özgür Dünyanın savunuculuğu" yalanı ile,
"Özgürlük bekçisi " olduklarına inandırılan,
Amerikan Üniversitelerini ayaklandırdı.
 
Bir yanda "Çiçek çocukları" hipiler'i,
Diğer yanda,
Vurulmuş,
yaralanmış,
yanmış,
sakat kalmış.
Bedeninden,ruhundan şuurundan çok şeyleri kaybetmiş gençleri görenler,
Ve gerçeklerle yüzyüze gelenler,
Hipiler'in sloganlarına sarılmışlardı
"Savaşma, seviş "
"Savaşmak değil,sevişmek istiyorum"
 
Bu dalgalar,
1968 yılına doğru,
Okyanusu aşarak,Fransaya ulaştı.
Fransada,gençlerin buluşma noktası,
"Quarter Latın" de, " Saint Michel" de,
Binlerce genç,
Benzer sloganlara sarılarak,daha fazla özgürlük istediler.
 
Mayıs 1968 de
O,pazartesi,Tarihe,"kanlı pazartesi " olarak  geçti.
Fakat,sloganlar ve duvar yazıları,
Hiçte şiddeti ve kan dökülmesini gerektiren içerikler taşımıyordu.
" Barikatlar sokakları kapatır, ama yolları açar "
" Kaldırım taşlarının altında kumsal var "
 
Aslında,
Politikaları beğenilmeyen siyasi iktidarlar,
Bu eylemlere karşı,
İkinci dünya savaşının etkisinden kurtulmuş,
Belli bir refah düzeyine ulaşmış,
Bunun için,
Hayatından,bedeninden dişinden tırnağından ,bir sürü bedel ödemiş.
Artık,daha fazla özgürlük,için,
Kişisel hakları ve halkları için,
Kıpırdanmaya başlayan gençleri.
Zaptı,rapt altına almak,
Ve polis copunu,
Üniversitelere sokmak için,
Provokatif eylemler düzenliyorlardı.
 
O yıllarda,
Türkiyede de durum böyle idi.
Üniversite gençliği ilk kez,
"Özel okullar Devletleşsin" yürüyüşü ile,İstanbul dan yola çıktı.
Ankaralı gençler,
Onları Kızılcahamamda karşıladılar,
ve beraberce Ankaraya girip,yeri göğü inlettiler.
 
"Ankaranın taştır yolu,
Özel okul sağı solu,
Özel okul devletleşssin,
Yoktur bunun başka yolu "
 
1967 nin,
Siyaset ve şiddet kokan ilk eylemlerinden birisi,
Kıbrıs sorunu ile ilgili,
Johnson'un özel temsilcisi olarak Ankaraya gelen "Cyrus Vance"a gösterilen tepkidir.
Öğrenciler,
"Vance"nin uçağını Esenboğa'ya indirmemek için,
Hava alanında pist üzerinde oturup,
birde.pankart açmışlardı,
"USA can not stop us"
"Cyrus Vance " ise,
gizlice askeri havaalanına indirilmişti.
 
Buna öfkelenen gençler,
Doğruca Kızılay meydanında toplanıp,
O tarihlerde "Gökdelen"in,hemen sağında bulunan ve "Güven Park" a bakan ,
Amerikan Ofisinin önündeki bayrağı indirmeye kalkışınca,
Toplum polisi,"Fruko"lar ile ilk çatışmalar çıkmış ve,
Gençler,Kızılaydan,sıhhiyeye doğru yürüyüşe geçince,
Gözaltılar ve tutuklamalar başlamıştı.
 
 
selam ve sevgilerim ile,
 
 
Saner Gürdil
 
 
 

ANILAR VAPURU II.BÖLÜM 1

Cebeci caddesine bakan,
Küçük kapıdan,
Sütunlu salona ilk girdiğinde ,içi titredi.
Geniş ve ,ilerideki, sınıf kapılarına kadar uzanan salonda,
Kızlı erkekli, güler yüzlü guruplar,
Telaşlı kalabalıklar,
Sakallı,bıyıklı delikanlılar,
Parkalı omuzlar,
Postallı ayaklar,
Koridorun her tarafında idi.
 
Kızların, beyaz yaka,siyah önlük.
Erkeklerin ,ceket,kravat,şapka mecburiyeti olan,bir okuldan,geldiği için,
ilk dikkatini çeken bu serbest giyimli gençler olmuştu..
 
Giriş kapısının solunda,
Öğrenci işleri bürosunun önünde,
Elinde kayıt belgeleri ile beklerken.
Duvardaki,camlı,büyük panoda asılı,
Sınav sonuçlarına bakan guruptan,önce haykırışlar duyuldu.
Sonra içlerinden, aydınlık,temiz yüzlü birisi gelip,omuzlarından tuttu..
" Arkadaşlar,
Ben artık yerimi bu arkadaşa devrediyorum.
Benim bayrağımı artık , O taşıyacak"
diyerek,sevinçle yanaklarından öptü..
İşte ,Mülkiye ve Mülkiyeliler ile ilk tanışması böyle olmuştu..
 
Kapısından girildiğinde,
Anadolu logolu rozeti yakanıza takıldığında,
Büyük,güzel bir ailenin ortasında,
Kardeşleriniz ile beraber,uyumlu,yeni bir yaşam başlarken,
Bilinciniz yüz kat,
Sorumluluklarınız bin kat artıyordu..
Her,Mülkiyeli,
Yakasına taktığı ve gönlüne çaktığı " Anadolu" ya,
Her yönü ile sahip çıkmak ülküsü ile,
 
"Başka bir aşk istemez,
Aşkınla çarpar kalbimiz,
Ey Vatan,göz yaşların dinsin ,
Yetiştik çünki biz."
 
Diye başlayıp,
 
"Sel durur,yangın söner,
elbette bir gün,Ey Vatan,
Süslenir oynar yarın,
Dün ağlayıp,matem tutan"
 
Dizelerindeki , felsefeye sadık kalmak ile yükümlü idi..
 
1966 yılı nispeten sakindi,
Okul,yurt,kantin Hocalar,
Bazılarının varlığını ilk defa duyduğu dersler,
Biriket iriliğinde kitaplar,
Derse girip,not tutanların peşinden koşturmakla ancak edinilebilen "teksir"ler.
Nerede,nasıl ucuza doyulur,
Nereye nasıl gidilir.
Bir arkadaş gurubu nasıl edinilir.
Acemilik,çaylaklık kötü şeydi..
 
Yurdun altındaki salona, BYYO tarafından ilk girdiğinde,
Bir köşede gitar çalan,kızlı erkekli bir gurup,
Diğer tarafta,
şimdiye kadar hiç duymadığı ve hiç bilmediği türküler söyleyen bir kalabalık,
İleride kantine çıkmadan önce sağ dipte,
Siyah,kırmızı panolar ile çevrili bir müzik kulübü,
Köşede önündeki küçük arzuhalci daktilosu ile italyancadan redkit çevirisi yapan gözlüklü bir genç,
Dışarıya bakan geniş pencerelerin önündeki kalorifer peteklerine oturdukları sandalyelerden ayaklarını uzatmış,
Başları, birbirlerinin omuzunda,sarmaş dolaş sevgililer..
Ve bu uzun salonda,
Birbirlerine hararetli hararetli birşeyler anlatarak,taklitler yaparak,şakalaşıp,gülüşerek bir ileri bir geri,
tur atan gençler.
Ve "ağır abiler "
Duvarlarda onlarca etkinliğin,renkli afişleri
İnek resimleri,
Köşe başlarına yerleştirilmiş,
sonraları,"Kazgan" dergisinin materyallerinin toplandığını öğrendiği "Çamur kutuları".
Dikkatini çekmişti..
 
O yılın, sonunda
Geleneksel "İnek bayramı"
Ve okulun içerisinde,
Büyük yeni anfinin altında ve yanındaki geniş salonda,düzenlene bir "Balo" bile yapılmıştı..
Okuldan çıkıp,
Kurtuluş,Sıhhiye güzergahından devam edip,
Ted Kolejinin önünden,
Ve,yeniden Kurtuluş lisesinin önünden,
En önde "besili" süslenmiş , bir İnek,
Arkada,geleneksel kıyafetleri ile,
"züppeler",tahsildarlar,"memurlar-katipler,"Bakkallar" ve bilumum "Tüllap".
Kortej yapmış.
Okulun çevresinde fır dönen,
Ağızlarındaki,çorba kaşıklarının içerisindeki yumurtayı düşürmeden koşturan,
Eteklikli " Alık raziye " yarışçıları.
Potaların içerisine oturmuş,asistanlar ile yapılan basket maçları,
Gülme krizlerine neden olan,yoğurt yeme yarışları,
Ve,O sene için seçilen,
Her bölümün kral veya kraliçelerinin,
Uzun fermanlari ile,
Yıl içindeki olaylardan derlenmiş sataşmalar...
karşılıklı atışmaları..
 
Tüm bunlar,
Okul'un kazıklığını ve "üssü mizan " gerçeğini değiştirmediğinden
Her Mülkiyelinin "doğal hakkı " olan,
" sınıfta kalma " hakkını,
O sene kullanmıştı..
Ve bu güzel rüyadan uyanmıştı...
 
 
Yine de,
Bu okulda okuduğu beş yıl boyunca,
ve başına gelen türlü olaylara karşın,
Editf Piaf'ın,gür sesi ile söylediği,
Her darlandığında gelip dudaklarına oturan,
O güzel "lirik" şarkısını,
Kendisine slogan yapmıştı..
 
"Non,je ne regrette rien "
ou rien a rien "
 
"Hiç bir şeyden pişman değilim"
 
 
Selam ve sevgilerim ile
Saner Tuncer Gürdil.
 

ANILAR VAPURU 7

Devam..
 
Uzaktan.gökyüzüne doğru püsküren, gri dumanlar gözüktüğünde.
Köşeli, kabartma taşlarla inşa edilmiş,
Ahşap kanapelerin olduğu, bir bekleme salonu.
Ortadaki, dökme demirden,kocaman bir odun sobasının arkasında,bilet satılan bir gişe.
Ve gişenin yanında,
Camlı kapısı her açıldığında,
İçeriden,telgraf tıkırtıları gelen,İstasyon Şefinin  odasının bulunduğu,Küçük istasyon binasının önünde.
Heyecanlı ve telaşlı bir dalgalanma oldu..
 
Cebindeki,
Küçük,dikdörtgen,karton bileti tekrar kontrol etti.
Gişedeki,
Lacivert elbiseli,Siyah kolluklu,Kartal kanatlı yakalık taşıyan, memurun,
Hemen arkasındaki,küçük cekmece yuvalarının birisinden alıp,
Masasının üzerindeki,kırmızı,"tulumba " kollu,mekanik bir aletle,ve alışkın hareketler ile damgaladığı bu bilet.
O'nu,
Şu yaklaşmakta olan,siyah,demir canavar ile,
Ailesinden ayırıp,uzaklara götürecekti..
 
İstasyon şefi,
Kırmızı şapkasını taktı..
Ceketinin parlak ,maden düğmelerini kontrol edip,ilikledi..
Bir tarafı yeşil,diğer tarafı kırmızı,Rakete benzeyen işaret levhasını eline alıp,
Binanın kapısına çıkarak,
İstasyondaki kalabalığı şöyle bir süzdü..
Sonrasında,
Yaklaşmakta olan ,Tren'i karşılamak üzere,
Ağır ve önemseyen adımlar ile,Peron'a çıktı..
Lokomotiften gelen,
iki tiz düdük sesini duyduktan sonra,
levhasını kontrol edip,Kırmızı tarafını,makiniste doğru kaldırdı..
Lokomotif,
Kızgın bir kara boğa gibi,
Her tarafından buharlar püskürterek,
Ve tekerlerini gıcırdatarak,
Kırmızı şapkalı şef'in,tam önünde durdu..
 
Uzun, yolcu vagonlarının,kapılarına doğru,
Aceleci bir hareketlenme başladı.
Elden ele taşınan bavullar,
Sepetler,paketler,torbalar,
Vagonların yüksek basamaklarından,
aşağıdaki uğurlayıcılar tarafından,yolculara aktarıldı..
Geride kalan son eşyalar da,
Kompartıman camlarından yarı beline kadar sarkmış ellere teslim edildikten sonra,
Sarılmalar,gülüşmeler,ağlaşmalar arasında,kapılar bir bir kapandı..
En arka vagondan gelen,
İnce uzun bir düdük sesinden sonra,
Yeşil levha kalktı.
Kara Boğa,
Önce ayakları ile yeri eşeledi,
Sonrasında,uzun canhıraş feryatlar ,Buharlar,dumanlar arasında,
Arkasında,hüzünlü bir kalabalık bırakarak,istasyondan uzaklaştı..
 
"O",şimdi,
İçerisinde bambaşka duygular taşıyarak.
Yaslandığı,
Kompartuman'ın,yeşil,deri kaplı,rahat koltuğundan,
ve önündeki geniş cam'dan,
Dağları, vadileri,
Ormanları,ovaları seyrediyor.
Anadolu'nun bitmek bilmez güzellikleri.
Penceresinin önünden akıp giderken,
Kendisini bekleyen geleceğin,ne olabileceğini düşünüyordu..
Çocukluk,talebelik,haylazlık derken,
Üniversite sınavları için,
İşte şimdi,
Bu trende,
Bu kompartumanda,
Tek başına,
Geleceğini belirlemeye gidiyordu..
 
Eskiden,öyle,
Şimdiki çocuklar gibi,
Analar,babalar,
kardeşler,bacılar
Amcalar,dayılar,
Konu,komşu,yedi sülale bir araya gelip,
Düğün dernek sınavlara girilmezdi..
Hele,Üniversite sınavlarında,
Anadolu'nun,yol bilmez,iz bilmez çocukları,
Anaları'nın çıkınında,bu günler için biriktirilmiş,
Ceplerinin en kuytu köşelerine saklanmış,
Yitirilmemesi için,binbir kere tembihlenmiş,bir kaç buruşuk kağıt para,
Ve,okunup üflenerek,boyunlarına asılmış,
Bir muska, eşliğinde,sınavlara girerlerdi.
 
 
Gözleri,kadının boynundan, aşağılara kaydı.
Göğüs pensleri ile sıkıştırılmış,tuvaletin açık yakasından,
Hemen avuçlanacakmış gibi dışarıya taşmış iki kabartı arasındaki,
Sırlar ile yüklü çatal vadiye girdi.
Kadını,kadın yapan sırlardan, biriside bu idi.
Cinsellik ve Analık,
Bu memeler de birleşiyordu.
Yumurtadan çıkmaksızın,dünyaya gelen her canlı,
Her doğan çocuk,
Daha,gözleri bile açılmamışken,
Hırslı bir iştah ile,Anasının memelerine saldırırken,
Sevdalı,yetişkin bişr erkek'te,
Bilinmez bir dürtü ile,
Bilinerek kendisine sunulan bu güzelliklere ulaşmaya çalışırdı.
 
Hafifçe öne eğildi,
Kadının kuğu boynuna,küçücük bir öpücük kondurdu.
Elinin altındaki bedenden gelen,ürpertiyi hissetti.
Ve elini,
Kadının açık sırtından,
Beli ile,kalçasının birleştiği noktaya kaydırıp,
Gecenin büyüsünü bozmaktan korkarak,
Boşluğun içerisine yuvarlandı..
 
 
Gözleri boşlukta,
Elinde kağıt kalem,Öylece duruyordu.
Şu, alt alta yazacağı her isim.
Alacağı puanlara göre,geleceğini belirleyecekti..
İlk dördü sıraladı..
Hukuk,iktisat,Basın Yayın Yüksek okulu,Siyasal Bilgiler Fakültesi...
Kağıdı kapattı..
Artık geriye dönüş yoktu...
 
 
Kadını iyicene kendine çekti,
Hırsla öptü,
Artık geriye dönüş yoktu..
 
 
 
Saner ( Tuncer ) Gürdil.
 
Selam ve sevgilerim ile..1.nci bölümün sonu..
 
 
Değerli Arkadaşlarım
Bugünlerde Tartışmaları olan
Ve Basiretsiz siyasiler,Faşizan idareler,İhtilaller ve sıkı yönetimler tarafından heder edilen,
Çoğunluğu,Öğretmen,asker.memur çocuğu,
Azınlığı,,çıftçi,işci, köylü çocuğu, 68 kuşağı,
İşte Üniversite sıralarına,,
Şu yukarıda,anlatmaya çalıştığım evrelerden geçerek gelmişlerdi.
 
Hikayemizdeki gemi,
Altımızdan kayıp giden hayat'ı,
Gemideki güzel kadın,yaşam içerisinde karşımıza çıkan fırsatları belirtmektedir.
Bu hikaye
Bu güzel gemiden,
Filikalara binerek erkenden ayrılan Tüm arkadaşlarımın anısına yazılmıştır..

ANILAR VAPURU 6

Menekşenin,
O'nun hayatında,ayrı bir yeri vardı..
Daha ilkokulda iken,
Okul bahçesinde,kızlı erkekli iki gurup,karşı karşıya geçer,
Ortaya bir çizgi çizilir,
Ve beyaz mendillerini, karşılıklı sallayarak, atışmalar başlardı
" Menekşe,
  Mendilim yere düşe,
  Bizden size kim düşe "
 
O zamanlar,
her talebenin beyaz mendili vardı.
Anası,sabahleyin.siyah okul önlüğünü giydirir,
Beyaz,kolalı yakasını takar,
Tertemiz bir beyaz mendili de katlayıp önlük cebine yerleştirirdi.
Okul zili çaldığında,
Daha sınıfa girmeden,
Herkes,mendilini elinin üzerine kor.ve ileriye doğru uzatır.
Öğretmen gelip,tek tek kontrol ederdi.
 
Okulun hemen aşağısında,
Bodur,meşe çalılıklarının arasından inilen,
Patika bir yol'un sonunda,
Bir kaynak vardı.
Tertemiz,buz gibi bir su.
Yerden,fokurdayarak kaynar,
Küçücük bir gölet oluşturduktan sonra
aşağılara doğru,
çayır,çimen içerisinden akıp giderdi.
Okul çıkışı,
O,patika yoldan,koşturup,kaynağa ulaşır.
Yüzü koyun yere yatıp,
Elini kolunu hiç ıslatmaksızın,sadece ağzı ile.
Berrak,tertemiz su'dan ,
Kana kana içerdi...
 
Uzun bacaklı arıların,
Binbir desenli kelebeklerin uçuştuğu bu küçük kaynağın akıntısının etrafında,
Nergisler,sümbüller,su çiçekleri,menekşeler ve daha bir sürü kır çiçeği yetişir,
"O" ise,sadece,
Miniminnacık,incecik sapları ile,
Çalılıkların arasından,
Doğal,mis kokulu, "dağ menekşeleri"ni toplar,
Yaptığı demeti Annesine götürür,
Annesi onları,bir çay bardağının içine koyduğu suya yerleştirir.
Masanın üstüne bırakırdı.
Bardaktaki menekşeler,
Boynunu bükmeye başladığında
oradan alır,
Ders kitaplarının ve defterlerinin arasına kor kuruturdu...
 
 
Boğazı,kupkuru olmuştu.
Boşalmış,kadehine baktı.
Biraz önce kadının okşadığı yanağına dokundu.
Neler olduğunu anlamaya çalıştı.
Beynini boşaltmak için çıktığı şu gezide,
Beyni hakikaten durmuş olmalıydı ki,
hiçbir fikir üretemedi..
Çaresizliğin kıskacında, sinirlendi..
Biraz önce,kadının yaptığı gibi,
Elindeki bardağı,hışımla denize doğru fırlattı,
Büyük bir rahatlama ile,
Çarpma kapıdan içeriye girdi..
 
Doymuş,
Rahatlamış,insanlar ile dolu,uğultulu salonda,
Koyu,çakırkeyif sohbetler başlamış,
Arada,kahkahalar yükseliyor,
Küçük bar'ın önünde kümelenmiş gençler,
Birbirine sarılmış,
Orkestranın ritmik melodilerine uymuş,salınıyorlardı.
Bar'a yöneldi,
Hemen önünde danseden çiftin arkasında,O muhteşem sırt dekoltesini gördü.
Hiç tereddüt etmeksizin,
Alev alev yanan eli ile,
Kadının gamzeli belini tuttu,
Kendisine çevirdi,
Sanki bunu bekliyormuşcasına,bedenine yaslanan,
Menekşe kokulu,menekşe gözlü,gizemli kadın ile,
Yıllar öncesinin,
Unutulmaz melodilerini çalan,
Keman orkestrasının tellerinde,
Hiç konuşmaksızın,
Sadece bakışarak,
sıcak,uyumlu,
Tüy kadar yumuşak,
Kelebek kadar hafif,
romantik bir dans'a başladı..
 
" Besame,besame mucho,
  Como si fuera esta noche la ultima vey..."
 
" Öp beni,daha çok öp,
  Bu gece,son gecemizmiş gibi öp.."
 
 
 
Saner ( Tuncer ) Gürdil.
selam ve sevgilerim ile.
 
 
Devam edecek ,
Hepinize iyi,sağlıklı bir  pazar diliyorum.

ANILAR VAPURU 5

Hey gidi günler hey,
Diye geçirdi içinden.
Televizyonun,radyonun olmadığı,
Olsa da henüz evlere girmediği,
Bilgisayar ve mobil telefonun icat bile edilmediği,o yıllarda.
Anasının dere kenarında,
"Tokaç" ile kirini akıttığı çamaşırları,
Kül ile yuğup yıkadığı bulaşıkları,
İçine kömür konmuş,dökme demir ütüyü sallayıp, harlandırmayı.
Akşamları küfrederek pompaladığı" lüks" lambasını,
Sabah küfrederek pompaladığı" gaz ocağı" nı.
Odun kırmayı,
talaş taşımayı,
Çıra tutuşturmayı,
Soba yakmayı,unutmak mümkünmüydü..
 
Buna rağmen,
Lise yıllarında,
Hiçbir haylazlıktan geri kalmaz.
Çember,topaç çevirir.
Çelik çomak oynar,
Aşık atar,
Kotak,bilye,köküç,uzun eşşek,birdirbir.
Sonra,mahallenin kızları ile,
Elim sende,yakan top,seksek,beştaş,ip atlama,
Körebe,saklambaç oynar.Hula hop çevirirdi.
Kızlar ile yakın temas için,
Özellikle bu son oyunları iyi bilmek gerekiyordu.
Hınzır kızlar da az değildi hani,
İp atlarken,kalçalarını yandan yandan sallar.
Körebe oynarken,özellikle önlerinde durup,oralarını buralarını elletirlerdi.
Elim sende ve yakan top ise,
Verilebilecek mesajların en büyük yardımcısı olan oyunlardı.
Herkes,gönül koyduğu kişiyi,yakalamaya veya vurmaya çalışır.
Bakışmalar,yalvarmalar,mızıklanmalar,nazlanmalar cilveleşmeler ayyuka çıkardı.
 
Ders kitapları dışında,
Okuma alışkanlığı pek çoktu.
Buffalo bil,Pekos bil,Kinova,Tommiks,Teksas,Kit taylor,Teks,Zagor,Mr.No,Tenten,Redkit.
Her hafta muntazam takip edilir,
Birçoğu ancak, değişim ve kiralanarak okunabilirdi.
Magazin ise,
Akbaba,Tef,Yelpaze,Hayat ve Ses mecmuaları ile takip edilirdi.
 
Lise son sınıfa doğru,
Arkadaşları ile ortak,
Edindikleri bir "Grundig pikap" ile,
ve piyasaya yeni çıkmış "45" lik plaklar eşliğinde,
evlerde partiler verilmeye başlanmıştı.
Babalar.işe veya kahveye,
Analar,"Gün" e gönderilir.
Altmışlı yılların,
Kızlı erkekli,
Mini etekli,İspanyol paçalı,Uzun saçlı gençliği,
Tango,Çaça,Tvist yapar.
Adamo ( tombe la neige)
Peppino Di Capri ( Melankolı ve Roberta )
Charles Aznaovur ( La boheme ) ile romantik takılır.
Rolling stones,ve Beatles ile çoşardı..
 
Uzun yaz akşamlarının tek eğlencesi ise,yazlık sinemalardı.
Zorro,Herkül,Benhur,Tarzan filimlerini hiç kaçırmaz
Herkül özentisi ile,zeytinyağı tenekelerine beton döküp halter çalışır.
Tarzan özentisi ile de ,"Johnny Weismüller" gibi yüzmeye çalışırdı
 
Menekşe gözlü ,Liz Taylor'un,
Alev saçlı kadın,Deborah Kerr'in.Carroll Baker'in Filimlerini izleyip,
kızlara hava atardı.
Kızlar ise o yıllarda,
Biriyantin saçlı,
Ayhan Işık ve Clark Gable hayranı olduklarından,
kendisi de epeyi bir " Necip bey biriyantini" tüketmişti..
 
 
Oturduğu tabureden kalktı,
Elinde içki kadehi ile,
Kalabalığın, uğultusunun sarmaladığı salonun, çarpma kapısından, güverteye çıktı.
Hafifi bir ürperti ile,ceketinin yakasını kaldırdı.
İçkisinden bir yudum aldı.
Koca gemi,
Bir kedi mırıltısı ile,
Sonsuzluğun içerisinde ilerliyor,
Çeliğin,suya sürtünmesinin hışırtısı dışında,
Kulakları rahatlatan,tam bir sessizlik,havada asılı duruyordu.
Tam karşısında,
Bakır bir sini'den,
Gümüş bir tepsiye dönüşmekte olan,"dolunay" a baktı.
O'nun,
Dünya var olduğundan beri,orada olduğunu bile bile,
Yine de,içindeki kıpırtıları uyandırmasına engel olamadı.
Denizde,gölde,dağda,
Ormanda,çölde,ovada,
Doğuşu ve batışı ile ,Dünyanın çeşnisi olan,
Yakalayacakmış kadar yakın.
Romantizmin,
Şarkıların,şiirlerin,
Sevdalıların yol arkadaşı,
Şu sihirli yuvarlak güzellik.
Kimbilir kaç aşığın canını yakıp,kaç aşığı birleştirdi,diye düşledi..
İlk sevgilisi ile,
Ağustos böceklerinin öttüğü,
O,yaz kampında,
Denize kadar inen,Çam ağaçlarının altında,
Kayalıkların üzerinde,
Akdeniz akşamlarının doyumsuz güzelliğinde,
Birbirlerine sokulup,fısıldaşıp,öpüştüklerinde,
Aşklarını ilk gören,
İlk bilen,
Sırdaşları,
Şu tam karşısındaki " Mehtap" idi..
 
İçkisinden büyükçe bir yudum daha içti..
Hemen arkasından,
Çarpma kapının açılıp kapanması ile güverteye çıkan uğultuyu duydu..
İnsanın başını döndüren,
İçini gıcıklayan,
Menekşe kokusunu,hemen yanıbaşında hissetti.
Beyaz Tuvaleti içerisindeki esmer güzel,
Boynundan,omuzlarına aldığı,
Gözleri mücevherli, beyaz tilki kürküne dolanmış,
Tanrıça, "Athena" gibi,
Ay Tanrısı" Tutmosis" gibi,
Güverteye çıkmıştı.
Küpeşteye kadar yanaştı,
Kıristal bardağını kaldırdı,
Hep aynı.muzip gülümseme ile dudakları aralandı.
Kulağındaki sallantılı elmas küpenin,
Ay ışığındaki yansımalarında
Kuğu.boğazından aşağı,
Bütün içkiyi boşalttı.
Sonrasında,
Boşalan kadehi,
Denize doğru fırlatıp attı.
Kristal kadeh,
Bir an,
Ateş böceği gibi,
Havada parıldayıp,kayboldu..
Adam,büyülenmiş gibi, bu sunumu seyrederken,
Kadın döndü,
Menekşe gözleri adama kilitlendi.
Yumuşak bir el,
Bir çiçek dokunuşu ile yanaklarını okşadı,
Ve Peri kızı,
Masallardaki gibi,
Çarpma kapıdan,
Uğultulu salona girip kayboldu..
 
 
Saner ( Tuncer ) Gürdil
 
Selam ve sevgilerim ile ,
devam edecek..
 
 
İnşallah bu anlatılarda,
Tüm arkadaşlarım,
kendilerinden de bir şeyler buluyordur..

ANILAR VAPURU 4

 
Geminin yemek salonu,
Altın yaldızlar ile süslü sütunlar,
Parlatılmış, pirinç tutmalıklar.
Bembeyaz örtülü, masalar,
Üzerlerinde, porselen takımlar.
Kristal bardaklar,
Gümüş çatal kaşıklar,
Ve,"Bohemya" avizeler ile,
Soylu,Fransa Kırallarının saraylarını andırıyordu..
 
Özenle dikilmiş,
Özel giysileri içerisinde,
Güler yüzlü,onlarca genç erkek ve kız,
Yolculara en iyi sunumu yapabilmek için yarışıyor,
Köşede,keman ağırlıklı, küçük bir orkestra,
Sanki, varlığını belli etmekten korkarmışcasına,
Hafif bir esinti gibi,
nefis melodiler çalıyor.
Bakımlı,zengin bir kalabalık,
Guruplar halinde,
Kimi oturmuş,kimi ayakta sohbet ediyordu.
 
Salon girişinin tam karşısında,
Gül ağacından, oymalı, bir, mini bar,
Yemekten önce " aperitif " almak isteyenlere hizmet veriyor,
Üniformalı barmenler,
Önlerindeki kalabalığa,
isteklerine göre,
Veya kendi hazırladıkları karışımlardan sunarak,
İçki yetiştirmeye çalışıyorlardı..
 
 
Genç adam,Bar'a yaklaştı.
Boş bir tabure bulup,oturdu.Ve kendisine hafif bir içki söyledi.
Bir yandan içkisini yudumlarken,
Bir yandan,gözleri ile salonda,
bugün öğleden sonra,
havuz kenarında,
karşısında güneşlenen,o güzel kadını araştırıyordu.
Uzun bir aradan sonra,
Umutsuzluğa kapıldı.
Bar'a döndü,ve kendisine bir içki daha söyledi.
O anda,
Barmen kalabalığı arasında,
Kafasını buz kovalarına eğmiş,
Bardaklara buz doldurmaya  çalışan,
Her seferinde,
O,muhteşem kadına,sormaksızın aynı servisi yapan,barmeni gördü.
Aynı anda da,
Hemen arkasından.omuzunun üzerinden,buğulu bir ses,
" Her zamanki kokteylimden alabilirmiyim" diye seslendi.
Oturduğu bar taburesini,geriye doğru dönderdiğinde,
Kadın ile,nefes nefese geldi.
Siyah uzun saçlarını,birtarafından alıp,
Başının üzerinden,sol omuzunun ve göğsünün  üzerine yatırmış,
Açıkta kalan, kulağında takılı,sallantılı elmas küpe,
Kuğu boynundaki elmas gerdanlık  ile bütünleşmiş,
Uzun,gölgeli kirpikler,ve Gizemli,menekşe gözler.
Bu güzelliği tamamlamıştı.
Kadın,hafifçe başını eğip,gülümsedi.
Genç adam,hemen tabureden inip,yerini genç bayan'a ikram etti.
Güneş yanığı teni üzerine giydiği,
Sade,düz,dar,parlak, beyaz bir kumaştan giydiği uzun tuvaleti ile,
bir peri kızını andırıyordu.
Teşekkür ederek,içkisini aldı.
Arkasını döndü,
Kalçalarının gamzelerine kadar açık,sırt dekolteli tuvaleti içerisinde,
Yuvarlak poposunun salınımlarında,
Köşedeki,kalabalık masaya doğru yürüdü..
 
 
O,yuvarlak küreyi,
Öğretmen masasının üzerinde ilk gördüğünde,
Köyü'nün ne kadar küçük,
Dünyanın ise ne kadar büyük olduğunu anlamıştı.
Her sınıfa girdiğinde,
Öğretmen henüz gelmeden,
Küre'yi döndürür.
Parmağı ile ,rastgele bir yerde durdurup
Oranın,neresi olduğunu araştırıp öğrenirdi..
Ondaki coğrafya merakı böyle başlamıştı.
Kıtaları ,denizleri,
Ülkeleri,milletleri,
Dağları,nehirleri,
Gölleri ,şehirleri.
Tek tek ezberlemişti.
Her akşam yattığında,
Yuvarlak küresini döndürür,
Parmağı nerede durmuşsa,
Oranın hayali ile uyurdu..
 
Tarih merakı ise daha sonra başladı,
Ülkeden ülkeye gezerken,
O ülkede yaşayan insanların kimler olduğu,
Nereden geldiği,
Nasıl ve kimler tarafından idare edildiği,
Savaşların neden çıktığı,
Nasıl sona erdiği,
Sınırların nasıl çizildiği..
Bilmediği o kadar çok şey vardı ki..
Haritaları önüne açtığında,
Bazen bir kumandan,
bazen bir kıral,
Bazen sıradan bir vatandaş
Bazen bir ozan,
Bazen ise açık denizlerde dolaşan,bir kaptan oluyordu.
Ama , "O", en çok,
Bilinmezleri keşfeden bir kaşif olmayı seviyordu..
 
 
İlk keşfini,
Ortaokul son sınıfta iken yapmıştı,
O yıl,
Son sınıfların "veda" müsameresinde,
Kendisine, " askere giden bir genç" rolü verilmişti.
Sınıf'ın,iri kızlarından birisi de,O'nu " askere yolcu eden anası"..
Zaten o yaşlarda,
Sınıfın tüm kızları,erkeklere göre daha gelişmiş ve iri idi..
Kendisi ise.
Köydeki Anasının deyişi ile,
ve ne demekse,
"Şeytan şaplağı" gibi,zayıf ve çelimsiz.
Herhalde,bu zayıflıkla,
Kucağa iyi geldiği için,
Bu rolu ,O'na vermişlerdi.
Provalarda ve her seferinde,
"Anası" ,O'na sıkı sıkı sarılıp,bağrına basar,ve ağlayarak ve zorla birbirlerinden ayrılarak askere uğurlanırdı..
O ise,
Her kucaklaşmalarında,
İri kızın kolları arasında,
Kızın tomurcuklanmış memelerinin,
Kendi göğüsünün üzerinde ezilmesini bekler,
Rolünün hakkını veriyormuşcasına sıkı sıkıya  sarılır.
Yeni yetme kız'ın bedeninden,
kendi bedenine akıp gelen kadınsı temas'ın ve aromaların sarhoşluğunda,
Vücudundaki titreşimlere neyin sebep olduğunu anlamaya çalışırdı.
Akşamları yattığında,
Bu ürpertilerin nedeninin,
Kız'ın göğüslerinin teması olduğuna karar verdiğinde
onlara dokunabilmek için ,delice bir istek duymuştu.
Ve bir sonraki provada,
Çocukca bir kurnazlık ve heyecan ile,
Kucaklaşmalar esnasında,
Eli sanki bir ara,arada kalmış gibi kızın memesini avuçlamış,
Ve o anda,
bayılacak gibi olmuştu...
 
 
 
Saner ( Tuncer ) Gürdil
 
selam ve sevgilerim ile
devam edecek..
 

ANILAR VAPURU 3

Meneviş mavisi,
Kabartma,sevimli bir Yunus balığı'nın süslediği,
Kırmızı kuşaklı,Büyük, beyaz bacanın kenarından yükselen, ince, siyah borunun,
gökyüzüne püskürttüğü buharlar ile beraber,
Tarih öncesi canavarlarının dev solukları gibi.
Genizden gelen ,iki uzun vapur düdüğü,
Genç adamı,daldığı şezlong'tan zıplattı.
 
Tam karşısında,Güneş,
yarısına kadar okyanusun sularına gömülmüş.
Kızgın bir ejderhanın ağzından çıkan bir alev seli,denizin üzerinden kendisine kadar ulaşıyor,
Kaptan,bu eşsiz manzarayı,
Gün batımını,
Uzun düdükleri ile selamlayarak,yolcularına haber veriyordu..
 
 
Sağına soluna bakındı,kimseyi göremedi..
"O", Dalıp gittiği anılarında,
Anası ile ,seksen,doksan pazarlığı yaparken,zaman akıp gitmiş,
Karşısındaki güzel bayan da, yitip gitmişti..
Toparlandı,
En yakın asansöre ulaştı.
Ve ,kamarasının bulunduğu kat'a indi..
Akşam yemeğine kendisini hazırlamak için,banyoya girdi.
Küveti doldurdu,
Mavi mayosunu çıkarttı.ve sıcak suyun içerisine boylu boyunca uzandı..
 
 
" Atla lan."
Diyordu,arkadaşı.
İçlerinde en çelimsizi olmasına rağmen,
Sudan hiç korkmayan,
En iyi yüzen,ve en cesurları ,bu arkadaşı idi.
Köy'ün yakınından geçen dere'nin,
Küçük bir yükseltiden düşerken meydana getirdiği "gölet" te,
Yüzmeyi,ilk kez ondan öğrenmişti..
Suların yuvarlaklaştırdığı kayanın üzerine çıkıyor,
Arkadaşının verdiği cesaret ile, ve canhıraş bir heyecan ile,
Su'yun akış yönüne doğru atlıyor.
Akıntının ve atlamanın hızı ile ayakları bir metre ileride yere basmasına rağmen,
Büyük bir telaş ile,
El,kol,ayak, nesi varsa delice çırpınarak,ilerliyor.
Ayakları,çakıl taşlarına değdiğinde ancak rahatlıyor,
Sonrasında da,
Sanki metrelerce yüzmüş gibi,mutlu,mesut,
Anasının diktiği,yarım paçalı beyaz don,
Apış arasından sarka sarka,
Çelimsiz bacakları ile,
Tekrar suya atlamak için,yuvarlak kayalıklara koşturuyordu..
 
Bu yüzme sevdası yüzünden,
Anasından,az dayak ta yememişti..
Köy'ün sünnetli çocukları böbürlenerek,
" Erkeğin malı meydanda olur" diyerekten,
Rahat,rahat çırılçıplak yüzerken.
" O", "büllüğü" nü görmesinler diye utancından,beyaz donunu çıkartmaz,
Islak ıslak eve gittiğinde de,Anası,
"Yinemi Gölete gittin ?,
Birgün boğulacaksın oğlum.
oranın adı, Cinli Böğüt "
Diye ,hem yüreğine korku salmaya çalışır,
Hem de,kabasına kabasına şaplağı patlatırdı..
Sonradan sünnet olup,erkekler sınıfına girdiğinde,
O'da rahat rahat donunu çıkartıp,kuru donla eve gitmişti ama,
Bu sefer de,
Sarışın,beyaz teni,
Duru,soğuk dere suyunda pembeleşip,parladığı için,yakayı ele vermiş,
yine dayak yemekten kurtulamamıştı..
 
Uzandığı Küvet'in içinde gülümsedi.
"Nereden nereye " dedi.
Yıllar önce, bir metrelik suda cebelleşirken,
Şimdi,tonlarca suyun üzerinde yüzen,
Bu büyük geminin içinde,havuzdan çıkmış,
ve yine, su'yun içinde uzanıyordu.
"Matruşka gibi" dedi.
"Su'yun içinde su"..
 
 
Beyaz,ipek gömleğini giydi.
Siyah papyon kravatını taktı.
Krem rengi ceketini sırtına geçirdi.
Aynanın karşısına geçti.
Güneş,sıcak su,yine sarışın tenini pembeletmiş ve parlatmıştı.
Anasının şaplakları aklına geldi.
" Dikkat et bu akşam dayak yeme " diye mırıldanarak,
Platin sarısı saçlarını,el alışkanlığı ile geriye doğru sıvazladı.
"Bu saçları,yatırmak için,ne uğraşmıştım yarabbi " diye sırıttı.
Zeytinyağı,limon'u birbirine karıştırıp,
elde ettiği yağlı karışımı, akşamdan  kafasına sürüp,
Ana'sının,eskimiş,naylon çorabını da takke gibi kafasına geçirip,
Banka soyan haydutlar gibi yatardı..
Buna rağmen,
Limon'un katılaştırdığı inatçı saçlar,
Ertesi sabah çorabı kafasından çıkarttığında,
Kirpi gibi diken diken olur,
kendisini de çileden çıkartırdı..
 
Saçlarının şimdiki haline bakınca,
"Bunca eziyete değmiş " diye düşündü.
Pahalı parfümünden gıdığına,ve kulak arkalarına doğru püskürttü..
Kendinden emin,
Kamarasından çıktı..
 
 
 
Saner ( Tuncer ) Gürdil
 
 
selam ve sevgilerim ile.
devam edecek.