25 Şubat 2009 Çarşamba

Bir Ev Hikayesi (1)

Yurdun kapatıldıgı..
Her gece bir ögrencievinin polis tarafından basıldıgı..
en azından polis baskını korkusunun yaşandıgı..
72-74 yılları arasında..
Ankaranın en uzun sokaklarından biri olan
Büklüm Sokakta..
bir apartmanın alt katındaki iki dairesinden..
pencereleri kapıcının evine ve bahçeye bakan
Salonunda mini futbol oynanacak kadar büyük...
bir dairede..
Çok sık degişsede..Genelde. asli kadro olarak..
Adana ve Çankırılı ..Hasan Zümreoglu,
Sıvaslı Erol (vefat etti..),
Antalyalı (Mayk) Mustafa Günal (Vefat etti..)
Ben,
Pito yada Vitamin lakaplı Erdal, Mülkiyeli Olmayan Hicaz lakabını verdigimiz bir arkadaş..
ve yine mülkiyeli olmayan A.Hamdi Ulusoy diye bir arkadaş (Vefat etmiş galiba..)
(Yahu Ammada çok mütevaffa saydım..şimdi farkettim..Hepsinin topragı bol olsun....)
Ve.. birde kısa tüylü... beyaz renkli.. kırma....
sokaktan geşmiş.. proleter...
bir köpek..
Hep birlikte.. mutlu bir hayat sürüyorduk..
(Bu arada söylemreden edemiyecegim..
Ret Kit'in Tin Tin Tin'ine benzeyen bu köpek..
Çok enteresan hayvandı..
Evde..kendisini itip kakmayan yagane kişinin ben oldugumu farketmiş herhalde..
Her gece uyumak için..
ben kalktıgımda alel acele önümde koşarak benden önce odama girer
benim amerikan somyasının altına uzanır..
Kendisini kovmamam için acele ölü bir köpek ayaklarına yatardı....

Kutlucum....
Bilen bilir..
aynı odada bir köpekle uyumanın...
sabah yatakta gözünü açtıgında....
sana merakla bakan iki tane zeytin gibi simsiyah gözle..
gözgöze gelinmesi ..
ve daha.. yataktan kalkmadan.. kafan yastıkta ..
ona bakıp..
"günaydın ulan..Naber.." şeklindeki mutad sabah dileklerini sunarken....
karşılık olarak..
papuç kadar kocaman dilin..
bütün suratınızı yalaması..
gibi..
ufak bir mahzuruda vardır..)
Herneyse..
Evde.. yatılı misafir pek eksik olmuyor..
misafirlerimiz genelde..
birimizin bir arkadaşı oluyor..
koca salonun bir köşesi yer yatakları ile dolu...
erken gelip oturan oturdugu yatagın o gece sahibide oluyor..
çayı kardan demliyoruz..
zemheride uzadıkça uzadı..
(fazla acıklı bir tablo oldu hemen kesip sadede geliyorum..)

bir gün ögle vakti.. eve dönmem icap etti..
kapıyı açıp içeri girdigimde..
salonun bir köşesinde..
bir çocuk...
sırtında Hamdinin kıymetli bornozu..
kafasında hamdinin havlusu..
ayak toynaklarını..
pardon..
"tırnaklarını .
tırnak makası ile (hemide hamdinin kimselere vermedigi..
hareketli kolunun üzeri plastik penpe zeminde..
içi mavi çiçek işlemeli tırnak makası)
budamakla meşgul..!
tırnak kesme operasyonuna ara vermeden..
"Vaay Mekan Abi..!
Merhaba..
Erken döndün.. Hayırdır..?"
deyip..
bir hararetle bir samimiyetle beni karşıladı..
"Ammada samimi herif..
Herhalde Hamdinin bir arkadaşıdır.." diye düşündüm..

-Hamdi nerde..? Uyuyormu..?
- Uzun boylu esmer arkadaşmı..?
-Hayır... Kısa Boylu.. kumral olan..?
O an.. Bu herifin Hamdinin arkadaşı olmadıgını anladım..

Sonra..
-Kapıyı nasıl açtın..?
diye sordum..
- Beş kuruşla açtım ..
dedi..
O vakit Vitamin (Yada Pöti ..) Erdalın Arkadaşıdır..diye Düşündüm..
Çünkü..
Anahtarı olmayan ve kapının 5 kuruşla açıldıgını keşfeden oydu..
Kapıyı 5 kuruş açan aramızda sadece Erdaldı..

Beş kuruşsuz kaldıgı zaman..
Sagdan soldan
Anahtar niyetine 5 kuruş isterdi ..

Ertesi gün anahtarsız pardon 5 kuruşsuz kalan Erdal'ın ..
"Birader 5 kuruşun varmı...?
Şeklindeki sorusuna karşılık..
Çocugunda..
-Ne o...? yinemi anahtarını kaybettin ..sen..?
Cevabını duyunca..
Herifin.. Erdal'ın da arkadaşı olmadıgını anladım..

D E V A M E D E C E K..

Sevgiler Saygılar ve Selamlar
Mekan DEMİRKAYA

Bir Ev Hikayesi (2)

Efendim Nerde Kalmıştık..
Sevgili Kutlu..
Eveet..Bizim evde Nasıl Geldigi belli olmayan bu genç Çocuk ...
Zuhur edip geldiginden itabaren iki ay kadar tıpkı horantadan biri gibi hareket edip..
Hasan Zümreoglu'nun bizler için yaptıgı.. (muhteşem) Bulgur pilavına yada bol kepçe çorbalara..
bizimle birlikte kaşık salladı..
Sıcak banyolar.. devam..
5 kuruşla kapı açmalar.. devam..
Köpegim "Zeytin"e üstten bakışlar.. devam..
Akşamları masada "King" oynayanların tepesine dikilip büyük bir samimiyetle..
"Rıfkı"yı yeyip, dut yemiş bülbüle dönmüş arkadaşıma.. elini 40 yıllık arkadaşı imiş gibi omuzuna atarak..
"Çok yanlış oynadın.. çook..
"Bak yine yanlış oynuyorsun.."
gibi..
hiç bilmedigi oyunun nasıl oynanacagı konusunda..
ahkam kesmeler ..devam..
Maykın kendisinden başka hiç kimselere bırak vermeyi göstermedigi dandik çay bardagına..
Maykın kaç kere kendine özgü caydırıcı ve korkutucu nazik...! ikazlarına ragmen..
bu bardaktan (mayk yol iken tabiki..) çay içip.. sigarasının izmaritini bu bardagın içine atmaya....devam
Hicazın... Hiç birimizin dokunmaya dahi cesaret edemedigimiz..
Mutfagın soguk bir köşesine koyup her gece ilaç niyetine içtigi..
Atatürk Orman Çiftliginin Kırmızı yumuşak kapaklı kaymak kaplı sütünü ..
Hicazdan habersiz.. içmeye ve Hicazın(Hicri Saraçoglu) bunun üstüne yürüyüp "kansız sütümü neden içiyorsun..?
postasını sineye çekmeye Devam..
(Hicaz.. bilahare.. Sütlerini odasına alıp kapıyıda kilitleyip emniyet altına alarak sorunu en kestirme yoldan çözdü.. )
Bu zaman zarfında.. evde herkes bu çocuktan herşeyini saklıyor.. konuşmuyor.. konuşunca tersleniyor..
bir yere beraber gidilecekse.. çocuga hasseten "sen gelmeyeceksin" deniliyor..
Çocuk çaktırmadan "istenmeyen adam" ilan ediliyor..
Ama Çocuk bunlara hiç aldırmıyor..
Pişkinlikle.. evdeki bu konforlu beleş yaşamına .... devam..
Son olarak.. Erolun çok kıymetli 45 lik plaklarını sakladıgı yerden bulup..
Hasanın dandik plak çalarında çalması
( plakları Tunç Gürselin plak çalarında çalsaydı.. Rahmetli Erol bir şey demeyecekti..)
üzerine kıyamet koptu..
Benim Odama Dalıp..kızgınlıkla..
-Bu herifin hikayesi ne...? diye bagırmaya başladı..
bende..
-Valla bilmiyorum herifin hikayesini.. ben senin arkadaşın sanıyordum..
dedim..
Erolda..
- Bende senin arkadaşın sanıyordum..!
demez mi..?
Hemen Koşup.. Hasana..
-Bu herifin Hikayesi ne..? diye sordum..
O da aynı şaşınlıkla ..
-Hakketen.. bu herifin hikayesi ne...? ben senin arkadaşın oldugunu sanıyordum....!
Mayk..Bu herifin hikayesi ne..?
-Yahu gerçekten bu herifin hikayesi ne..
Ben sizin arkadaşınız sanıyordum.. yoksa..ben çoktan anasından dogduguna pişman ederdim bu hikayeciyi..!
Erdal..Bu herifin Hikayesi Ne...?
Valla bilyorum bu herifin hikayesini.. bende sizin arkadaşınız sanıyordum.. gerçekten bu herifin hikayesi ne..?..
Hamdi.. Bu herifin hikayesi ne.. ..?
-Ben sizin arkadaşınız diye biliyorum.. Bi dakka gerçekten bu herifin hikayesi ne..?
-Hicaz.. Bu herifin hikayesi Ne..?
-Ulan.. ben sizin arkadaşınız olarak biliyorum bu kansızı..Peki... Bu herifin hikayesi Ne..?
Hatta o sırada orada evde misafireten bulunan Tunç Gürsel bile.. merakla...
Bu herifin hikayesi ne..?
diye sorunca.. herifi hepbirlikte beklemeye başladık..
Gecenin bir yarısında 5 kuruşla kapıyı açıp içeri girdi..
Salonda 5-6 mahkeme suratlı adamın kendisini sessizlikle takip ettigini görünce ..
Dönüp kaçacagı yerde..
Bir rahatlıkla yerdeki yatagına uzanırken.. bir cigara yakıp,
bize ..
- birşeymi var.. der demez..
Herkes sanki sözleşmiş gibi bir agızdan..
-Senin Hikayen Ne.. birader?
diye bagırması üzerine..
Hikayeci de.. Hikayesini Anlatmaya başladı..
Kendisinin..
Hasanla benim Mülkiyeden ve Yurt'tan tanıdıgımız..
Ancak, Hamdi ile daha yakın arkadaş olan..
ve
civarda bir evde oturan..
Arif EFECAN (kulakları çınlasın..)
ile birlikte oturdugunu..
Arifin evden taşınacagını söyleyerek..
kendisine yer bulmak amacı ile ..
bir gün bizim eve birlikte misafirlige geldiklerini..
Ve Arifin giderken buna "sen burada kal" dedigini..
dedigini.
Acıklı bir atmosfer içinde anlattı..
Herkesin üstünde duygulu bir hüzün çöktü..
Tam bu Esnada..
Adama en fazla bozulan..
Bizim Vitamin Erdalın.
"-Desene birader... Arifin arkadaşıyım diye.. bizde seni şey sanıyorduk.."
şeklindeki
şefkatlı sesi..
sessizlige bürünmüş ortama bir
bomba gibi düşmesiyle...
Ben kendimi daha fazla tutamadım..
Kahkahalar atarak..
Erdalın sırtını sumsuklamaya başladım..
Erdal... Arif Efecanı hiç tanımazdı..
Hayatında da..Arifi hiç görmüşlügü yoktu..
Hoşcakal Hanfendi..
Sevgi Saygı ve Selamlar..
Mekan DEMİRKAYA
NOT.. Çok güzel günlerimizi beraber geçirdigim benim çok degerli arkadaşlarım..
Hicaza Hasana Arif Efecan'a Tunç Gürsele ve Erdala.. Buradan selam ve sevgilerimi iletiyorum..
Belki ilerde anlatmayı arzuladıgım bir çok anımda.. çok büyük yeri olan kadim dostum
Sevgili Mayk Mustafaya
ve Maks Jakop vari şiirler yazmaya ugraşan şair ruhlu arkadaşım
Sivaslı Erol'a..
Tekrar tanrıdan Rahmet dilerim..

23 Şubat 2009 Pazartesi

YİTİRDİKLERİMİZ


Yitirdiklerimiz

İlker AĞCA

İlker AĞCA

Telefonun öteki ucundan gelen ses, tam 27 yıldan beri karşılaşmadığım birine aitti. Duymadığım, görmediğim, nerde ve ne halde olduğunu bilmediğim birine. Ömrümüzün yarıdan çoğunu birbirimizden habersiz geçirmiştik. Yaşam koşulları her ikimize de kesişmeyen çizgilerle yürümeyi dayatmıştı. Hercümerç içinde akıp giden yıllar, yaşanmış birlikteliklere olan vefa duygularımızı da bastırmış olmalı ki, ne ben onu,ne de o beni arayıp sormamıştık. “Merhaba Muharrem” diye gürlediğinde, içimi sızlatan ilk duygu, çeyrek asrı aşkın bir süredir onunla karşılaşmamış olmaktan ötürü duyduğum eziklik ve hayıflanma oldu.
Ancak, gençlik öyle bir yaşam evresi ki, sadece kendisi değil, bellekteki küllenmiş anıları da en küçük bir dokunuşla rengarenk sökün ediyor. Onlarca yılın ardından tanıdık bir kahkaha ya da içten bir hitap, uyuklayan anılara ansızın can veriyor.
“Alo” sesiyle birlikte gençlik arkadaşımızın sevgiyle ışıldayan gözleri, kalabalıklar arasından kolayca seçilen fidan boylu endamı geliyor aklımıza. Yapmacıksız, kaçamaksız, ikirciksiz kişiliği, huzur veren bir sıcaklıkla sarıp sarmalıyor sizi. Üçüncü çoğul şahıs sözcüklerin, mesafeli soğukluğu uçup gidiyor. Artık ne resmiyet donukluğu, ne de uzayan kopukluk yıllarının gölgesi engelleyebilir sizi. Kendinizi, kendinizden de iyi tanıdığınız bu dostluk deryasına özgürce ve güvenle bırakabilirsiniz. Çünkü kılı kırk yarma zahmetine girmeden ulaşılabilecek en insanca zerafeti ve sevgiyi bu deryada bulabilirsiniz.
Üç yıl önce İlker “Alo” diye ses verdiğinde bunları yaşamıştım. Dosdoğru İlker sayesinde dostluk ve arkadaşlık denen şeyin gücünü yeniden anımsamıştım. Bazı arkadaşlar ile vakıf kurmayı tasarladıklarını söylemişti. Doğrusu onun, karanlık hiç bir nokta bırakmayan o ayrıntılı ve şeffaf anlatımını çok iyi bildiğimden, ilk cümlenin ardından “Evet” deyivermiştim. Neden, niçin, nasıl diye düşünmek gereksizdi. Arkadaşlar düşünmüş, İlker iletmişti. Bu yeterliydi.
Böylece İlker ile yollarımız üçüncü kez kesişiyordu. İlkinde 1965’in Eylül gününde ODTÜ hazırlıkta karşılaşmıştık. Saat 12.00’de son ders bittiğinde barakalardan eski yemekhaneye doğru sıra kapmak için koşuştururken rastlaşırdık. Koridorlarda göz göze gelirdik. Kimi zaman onu servis otobüslerine başını eğerek girişinden ve her zaman “Ben buradayım” diyen sesinden tanıyordum. Sivas şivesi sadece sözcüklerine değil ses tonuna da yansımıştı.
Yollarımız ikinci kez, 3 Kasım 1965’te Mülkiye’nin yeni ders yılı açılış töreninde buluştu. Eski anfide İlker de vardı. O da benim gibi Mülkiye’ye gelmişti. Yeni okula ısınmam için bir nedenim daha olmuştu. ODTÜ’deki 45 günlük birlikteliğimiz, daha doğrusu göz ve kulak aşinalığımız, bana sanki çok eski ve uzun bir dostluk gibi görünmüştü.
O günden sonra birbirimize sevgi ve güvenin azaldığına hiç tanık olmadım. Zaten çeyrek asırlık kopukluktan sonra bile elde kalan biricik gerçeğin işte bu huzur dolu arkadaşlık ilişkisi olduğunu en iyi İlker’de yaşadım.
Onun tertemiz yüreği 13 Ağustos gecesi durdu. Ama hiç kuşkum yok, Nurdan’a, Elif’e ve Emrah’a yaşam boyu güç verecek olan bu yürek, dostluk denen kalıcı erdemin de en parlak örneği olarak bizler için çarpacak. Bir insan geride, sevdiklerine bundan daha değerli ne bırakabilir ki? İlker’in 13 Ağustos gecesi duran yüreği hepimiz için bir öncü deprem de olsa, depremin tahribatını önlemenin en iyi yolu aynı türden miraslarla insanlığı zenginleştirmek ve şu yaşanası dünyayı güzelleştirmek değil mi?

Muharrem KILIÇ
Alaçatı 6 Eylül 1999

19 Şubat 2009 Perşembe

KESKİNLİ AŞIK ABDAL HACI'NIN CENAZESİ


Sevgili KUTLU Barutçu..
982'nin Şubat ayının ilk haftası olmalı..
Benim hesaplamama göre..
Çünkü Askerden dönünce.. tekrar işe başladıgım ay..
82 inin Şubat ayı idi..
Bana ilk verilen görevde..
Keskin Esnaf ve Sanatkarlar kefalet Kooperatifinde..
Bir şikayet konusunun tahkiki idi..

Bir gün öncesine kadar yogun yagan kar...
O gün durmuş..
Ancak.. tipi nedeniyle..
Kepekleşen kar.. rüzgarla birlikte..
Kitleler halinde
Tepelerden alçak zeminlere savrulmuş..
Kırıkkale Keskin arasında.. Kılıçlar mevkiinde yolu tıkamış..
Bizim otobüs kara saplanmış..
Şoför, otobüsü rölantide çalışır şekilde bırakarak..
Gelecegini ümit ettigi grayder yada benzeri yol açma makinalarının
Yardımını beklemeye başlamış..

Bizde.. Erciyesten yeni inmişiz yaa..!
Ve hala ayaklarımda..
5 yıl ilaçta yatırılmış..
Kar ve yagmuru üzerinde hiç tutmayan ..
Onları damlacıklar haline getirip..
Hemen ait oldugu yere kaydıran..
Domuz derisinden mamul..
5 kilo falan agırlıgında ..
Alman askeri panzer botumda var ya...!

Herkes efendi efendi..
302 nin pulman koltuklarında oturup yardım beklerken..
Ben Otobüstenden indim..
Pantolonun paçasını botumun koncuna tıkıştırarak..
Bakalitten mamül.. kara dandik müfettiş çantamıda kapıp..
Karlara bata çıka 5-6 kilometre ötede olduguınu tahmin ettigim..
Keskine dogru..yürümeye başladım..

Karlar arasında kaybolmuş gibi görünen ..
ve terkedilmiş şehir sesizligindeki...
Şehre girdigimde..
İlk canlı belirtisi merkez camisinden..
Verilen sela idi..

Kooperatifin merkezi..
Briketten inşa edilmiş.
Yanyana sıralı 4 daireli yatay binanın (soldan) birinci dairesi idi.
Ahşap kararmış kapı..
Hem cümle kapısı hemde tek gözden ibaret dairenin giriş kapısı idi..
Odanın zemininin yarısı yaglanmış tahta..
Diger yarısıda kararmış sertleşmiş toprak idi..
Zemine yeni serpildigi belli olan tahta talaşının ahşap kokusuyla dolan
Tek pencereli odanın ortasında..
"kuzina" dedikleri bir cins köşeli üzeri 4 gözlü kocaman bir soba.. yanıyordu..
Vee.. bu sobanın üzerinde yanları kararmış demir çaydanlıgı..
Vee.. üstündeki agzı..külah haline getirilmiş..
Küçük bir gazete kagıdı parçası ile kapatılmış..
Kapagına kadar mis gibi çayla dolu..
demligi.....
Vee..sobanın hemen yanında nerdeyse sobadan daha küçük..
Koyu formika masanın üzerinde..
Işıl ışıl yeni yıkanmış..
Zemini kırmızı yollu.. porselen tabakları ortasında..
Bin nazla kurulmuş..
İnce belli cam bardakları ..
görünceee..
keyfim yerine geldi..
Ayakta bekleyen kooperatif yönetim kurulu üyelerine..hitaben..

- "Oturalım baylaar..
Hemen gelsin çaylar.."
lafıyla bir şirinlik gösterisinin ardından ..

Bana takdim edilen muşamba kaplı koltuga oturdum.
Herkes paldır küldür..
Kuzinanın etrafına dizilmiş tahta izgaralı tahta masalara oturdu....
Samimiyeti kurduk..
Hemen çaylar dolduruldu..
Avuçlarımız içindeki bardaklardan kaynak çaylarımızı yudumlarken
Koyu bir sohbete girdik.
Tam lafın belini kırdıgımız esnada..
Kapı ardına kadar açıldı...
Dışarının bembeyaz kar ışıgının odanın karanlıgına yansımasıyla gözlerimiz kamaştı..
Kapıda 3 kadın silüeti duruyordu..
Belliki yönetim kurulu üyerinden bazılarının eşleri idiler..
İçlerinden uzun boylu olanı....

- Duymadınızmı Hacının selasını..?
- Niye gitmiyonuz cenazesine..?
- Iramatlıyı çaldırıp çıgırttırıp..içip içip dinlerken gözeldi demi....?
O an ..
O ana kadar kıymetini bilmedigim
O an kıymetini anladıgım
Çok kıymetli yakınımı kaybettigimin idraki
Ve bunun getirdigi müthiş bir sancı ile içim bir tuhaf oldu..

Duydugum sela... bizim Abdal Hacınınmış megerse..

Kadınlar çok haklıydı..
Hacı Taşan Hep oradaydı.. Hep orada kaldı.. kimse farkına bile varmadı..
Her dügün dernekte mutlaka orada idi....
Topragına çok düşkündü..lügü..
Uzaklara..
İstanbullara Ankaralara gitmeyi aklına bile getirmedi..
Neonlara ismini yazdırma hevesi de hiç olmadı..
Mütevazi bir kişilige sahipti..
Nitekim
Cenazeside bu kişiligine uyumlu bir şekilde çok mütevazi kaldırıldı....
3 saf bile oluşturamamıştık caminin koca avlusunda..
Etraftaki kadın sayısı kesinlikle erkek sayısının 3 katı idi..
-Evlerinden ayaklarına geçirdikleri siyah "soguk kuyu lastikleri" ile üzerlerine battaniye boyutlarındaki yün atkılarını dahi almadan Fırlayıp..bir taraftan kocalarınıda zorlayarak..
Hacının cenazesine koşmuşlardı..
Hepsi havlunun etrafında kümeleşip ellerini soguktaktan dolayı gögüslerinin üstünde kavuşturup hüzünlü bakışları ile..
Mezara koyuncaya kadar hacıyı terketmediler..

Tabutunu.. Kar örtüsünde
Zorlukla taşıyan hemşerilerinin sayısı 20 yi geçmiyordu..

Hey gidi Abdal Hacı ..Hey gidi Koca Ozan..

Allı turnam ne gezersin havada..
Arabam kırıldı kaldım sılada..

Allı turnam bizim ele gidersen..
Şeker söyle kaymak söyle bal söyle..

Kadınlar haklı idiler.. Azmı içmiştik..
Hacıya saz çaldırıp türkü söyleterek..
Onu..
En son Dinledigim geceyi
Çok iyi hatırlıyorum..

Kırıkkalede "Dogruer Dügün Salonunda.."
Bizim gençler gurubu..
Konserini bitirip gitmek üzere olan hacıyı bırakmadık..
Bizim içinde saz çalmasını türkü söylemesini rica ettik..


- Hacı emmi .. şunu söyle..
- Onu dimem..
- Hacım peki şunu söyle..
- Onuda dimem..
- Hacı emmi.. peki..! "Bu gün ayın ışıgını" söylermisin....
- Hah. Onu dirim..
Ve şapkasını hafif geriye kaykıtıp, gözlerini kapatarak..
Sevgili Yücel ÖZLEM'in gönderdigi gönderdigi orjinal kasetindeki..

"Bu gün ayın ışıgı.."
"Elinde bal kaşıgı.."

Türküsünü bizim için o gözel yorumuyla...
Çaldı.. çıgırdı..

Son olarak Keskinli Hacı Taşanı ve Bu türküyü yüzyüze orada dinledim..
Bir daha nasip olmadı.. Hacıyı dogrudan dinlemek..

Hacı Taşanı ..
Kazma işlemeyen donmuş kesekleri ufalayarak toprak haline getirdigimiz topraga verirken..
İster istemez aklıma gelen de..
İşte bu anı..
Ve işte bu türkü idi..Hanfendi..

Hem bu türküyü..
Hemde bu türkünün sahibi Abdal hacıyı .
Tercih etmeniz..

Şahsım adına.. beni çok duygulandırdı..
..
Bu vesile ile mütevazi büyük sanatçımız..
Keskinli Hacı Taşan Ustayı da yadetmiş olduk..

Anadolu insanının ruhunun tezenesi..
Büyük ozan..
Ruhun Şad olsun..

Sevgili Kutlu..
Sana..
Sevgili Reis Bey'e..
Ve
Sevgili Yücel Beg'e
içten teşekkürlerimi sunuyorum..


Sevgiler Saygılar ve Selamlar..
Mekan DEMİRKAYA





Sevgili Mustafa,
İsteklerimize bir müddet ara vermiş idik.
Bugün yine istek duygularımız depreşti.
Bir türkü;
Keskinli Hacı Taşan (Abdal Hacı) tercihimizdir
Bugün ayın ışığı
Elinde bal kaşığı
Yine nerden geliyon da
Mehlenin yahışığı
VAy vay vay Pambığım
Edasına yandığım
Sana hasta diyorlardı
Nasıl oldun sevdiğim
Teşekkürler efendim
Kutlu
Türküyü dinle
http://www.imeem.com/people/htNjerK/music/N9OPCB2P/nuri_esentrk_nuri_esentrk_bugn_ayn_online_trk/