31 Aralık 2008 Çarşamba

Yazı İşlerinin Sorunları

DAHİLİ TAMİM

DEGERLİ
BİLAY ,

Gazetemizin neşriyata başladıgı günden bu yana inkişaf ve terakkisi memnuniyetle müşahade edilmektedir..

Hususiyetle arzetmek isterimki..
Gazetemizin Muhterem Patronu.. siz kıymetli gazeteci müstahdemlerin binbir fedakarlık ve meşakkatle istihsal ettikleri kıymetli yazı, çizi, haber, fıkra, müzik ve gezi notları çalışmalarından dolayı beni tebrik etti..

Bende.. "şimdi ikramiye istemenin tam yeridir.." diye düşünüp.. ıkına sıkına.. "Degerli Hocam bana ve arkadaşlara acaba diyorum.. yeni yıl ikramiyesi gibi.." teşvik ve tahrik" maksatlı diyorum..küçük bir ikramiye ..mesela.. diyorum.. verseniz.. görüyorsunuz arkadaşlar pür amatör yazıp çiziyorlar.." demek üzereydimki.. Kalın kaşlarını kaldırarak büyük nasihatine hazır hale getirip,, bana .."Kıymetli Hocam, muhterem Sermuharrir.. çok iyi biliniz ki.. YAZMAK YAŞAMAKTIR.." dedi..! iyimi..sadece bunu demekle de kalmadı..Ayrıca..

"Bak.. seni iyi görmüyorum.. rengin solmuş KH., son günlerde pek yazmıyorsun..galiba ondandır.. hadi şimdi .. hemen yazmaya ..yani, yaşamaya başla biraz.." diyerek acele beni daktilomun başına gönderdi..

Baktımki Durumum Patronun karşısında BASRİ'leşmek üzere.. hemen çark ettim tabiatıyla..ve "Haklısın Patron ..pardon Degerli Hocam,, Yaşamak güzel bir şey.. tüm güzel olan şeyler gibi yaşamakta parayla degil, yazmakla olur elbette.. "
Bizim Patron çok iyi bir Patron'dur..Aslında..Çok güzel konuşur..
Katiyetle batıl üzre kelam etmez..

Velhasıl vuslat başka baharada kalsa tüm servislerin aynı iştiyakya çalıştıklarına şahit olmak bendenizi de ziyadesiyle.. mutlu etmiştir....

Gezi notları servisimizi, Muharrir sevgili T.Tanören ve Muharriremiz Sevgili KUTLU Barutçunun transferiyle ,(Son yazıları pek hoştu..devamının temennisi ile tebrikler.. benim degerli dostlarım..)
Müzik ve sanat servisimiz.. Sevgili M.Kırali'nin iştiraki ile,Bilay Gazetemizin Paris Muhabiri Sevgili Cengiz Özkan ile İzmir muhabiri Akın Özçekirgenin yogun çabaları ile
Şiir ve şairler servisimiz.. Degerli Hocam, Servet Taşdelen, Akın Evren Semra Toprak ile
Tiyatro ve Resim servisimiz.. (hala..) eski kuşak personelimizin (Sevgili Nurettin Çakan, Nur Esen ve Kurtaran başkan 'ın) gayretleriyle..
Siyaset Servisimiz.. Sevgili Ahmet Tan, Celal Maybek, ve Uluç Gürkanla,
Magazin ve fıkra servisimiz.. Sevgili Kaya enderin , Cengiz Özkan veTahir Göksoy'la ..
Saglık ve sosyal servisimiz.. Sevgili Emine Feyzibeyoglu, Nurdan Agca, (Turgay Bilgin (Ücretsiz izinlidir.. yakında sahalara dönecek) Melek Acar Nur Esen..
Spor servisimiz Sevgili Kaptanımız Hürol Sarp ile (Kaptanda ücretsiz izin aldı istemeye istemeye kabul ettim.. yakında dönecek) İbrahim Toptepe M.Hülya Demirkaya ile
Banka Finans servisimiz Sevgili Semih Çetin Tahir Göksoy ile
Her derde deva Sevgili Semra Toprak ve Nur Esen hanfendilerin efektif çalışmaları ile
Edebiyat servisimiz..Sevgili Esin Sogancıların hızlı girişiyle..
Sosyal ilişkiler servisimiz.. Sevgili Can Çiner'in çabaları ile
Okul ve Birlik ilişkileri Sevgili Serap Kuzu'nun örgütlemesi ile
Teknik servisimiz..( Kayıt , kamera çekim ve tercüme ) Sevgili Oktay Etiman'la
Haber ve fotograf servisi.. Sevgili T.Tanören, Nadir Elibol, Engin Erem ile
çok güçlenmiş.. yeni katılacak olan eskilerin yardımı ile de daha güçlenecegi umulmaktadır..

Saydıklarım ve sayamadıklarım .. emegini ve ilgisini esirgemeyen tüm arkadaşlarıma çok teşekkür ediyor ve saygılarımı sunuyorum..

Ayrıca..
Bilay Gazetesi Mütevelli Heyetine ( Sevgili Patronumuz Degerli Hocam, Sevgili.. S.Taşdelen, M. Kılıç, M.Traş Hülya Ürkmez,Aydın Esen A.Zeki Bulunç. B.Soylan) ve dahi gazetemiz Danışma kuruluna ( Sevgili Hocam.. Tuncer Bulutay, Sevgili Nazif Eksen, Vecdi Sevig, Hikmet Çiner,) huzurunuzda teşekkür ediyor.. saygılarımı sunuyorum..
Saygılarımla...

Bilay Sanal Gazetesi ve Patrun Adına..
Sermuharir
Mekan
10.6.2008
*

Mekan'cım
Nerede zam talebi, maaşlarımız pek düşük kaldı
Biliyorsun ağlamayana hiçbirşey yok. Saygıdeğer sermuharririm , bütün ümidimiz sensin.
Kutlu
*

Sevgili KUTLU Barutçu,

Elbette pek haklısınız..Hanfendi..
Devamlı "uhulet ve suhulet" telkin ve tavsiye edilen.. Bilay yazar ve çizer mensuplarından.. elbet bir gün bir itirazın yükselebilecegi ihtimali hususunda yüksek makamları nezdinde gayet gayretli teşebbüslerimizin oldugu malumunuzdur..

Bizim dahi, Hoca Ahmet Tan murakabesinde hat meşk idup, Dıvan-ı Hümayün kalemine intihabımızda aldıgımız 30 akçe idi..silahtar ve Sipahi katipliklerine müteakip, Sadaret Kethüdası mektupçusu oldugumuzda ise, maişetimiz 35 akçe idi..Temmuz 1399 da Bahri Efendinin yerine vakainüvüslüge getirildigimizde mahdut bir artışla maişetimiz 36 akçe olmuş idi. Sermuharrirlige getirildigimizde ise, kafi görülen miktar 38.5 akçe olmuştur..

Yüksek Meşveret ve müşavir heyetimizin teklifi ise.. ücretlerin sabit kalması çalışmamızın % 50 artırılması canibindedir..
Bendenizin fikri ise,
muharrir ve muharrire taifesi munasip gördükleri takdirde.. görevlerimize ek olarak.. Efkaf muhasebeciligini, ve veya evkaf teşrifatçılıgını bu dahi olmaz ise umumi merakizde çay perakendeciligi gibi görevlerede teşne olmak mecburiyetinde kalacagız gibi geliyor.. Hanfendi..

Hoşcakalın..

Sevgiler Saygılar ve Selamlar..
Mekan
*
sermuharririmiz bu satırlarıyla kendilerini dahi aşmıştır.
İf.
*
Teveccühünüz Sevgili Patronum.. pardon Sn Başkanım,
Degerli Hocam.. Bizde Hadim-i Bilay'ız tıpkı sizin gibi..
Ama yinede siz takdirinizi bizden esirgemeyin..
Çünkü iltifatınız bizim için çok mühim..çook..
Saygılar, Sevgiler, Selamlar..
Mekan
*
Bir dakika muhterem hazirun, bir maruzatim olacak:
Sozum dinlensin lutfen:
Efendim, 93 harbi ahirindeki gocleTuna Sancagi, Sumnu vilayeti, Cuma
Bâlâ kazasindan anne teyze, amca dede, ve hatta yeni dogmus
yegenleri kucuk Hilmi ve bilahare oglu Hilmi ile birlikte Bolu
vilayetine gececek olan yegen (Tunali) Hilmi'nin nami tarafimca mechul
bulunan sevgili babasi da beraberlerinde olmak uzere Istanbu'a goc
etmisler. Bilahare buyuk dedemiz Mustafa Izzet efendi, sadrazam Âlî
Pasa tarafından Evkaf Katipligi gorevi ile izmir Vilayetinin Tire
Kazasina gonderilmis annesi dogum sirasinda vefat etmis olan Kucuk
Hilmi'yi babasi beraberin deBolu'ya goturmus,olup ailenin o kolu
Bolu'ya yerlesmislerdir. Gun gelip, Soyadi Kanunu neşr olundugu
tarihte o sirada ailenin hayatta kalan en buyuk erkegi olan fakat
henuz yeni yetme bir delikanlı yaşında bulunan Mehmet Ihsan: "Efendim,
dedemiz ve babamiz Evkaf katipleri (memurlari?) olduklarindan
kendilerini Emlakcilar nami ile anilirlar idi. Bu emlakin manasi
toprak demek oluyordu. o zaman biz soyadimizi Toprak alalim demiş
olduklari rivayet olundukta, Sermuharrinin benimsedikleri evkaf
memurlugu aslen fakîrîn soyuna ait oldugundan hakkimin gozetilmesini
emir ve musaadelerinize arz ederim efendim.
baki hurmetlerimle,
Emlakcilarin Mehmet Ihsan Beyin kerimeleri
Emlakcilerden Fatima tul mefkure
*
mevzu her ne kadar idare meclisinin dahi fevk-i selahiyetinde olmakla
ve heyet-i umumiye karar-ı âlisini icab ettirmekte ise de ihtilallere
ziyadesiyle aşina bir memlekette bir hadim-i vakıf olarak fikr-i
şahsimi arz ve beyan ediyorum: her kim ki fazla beyanda buluna, âzâ-yı
kirama hoş kelâm ede, cümle andan razı ola.

i.f.
*
Oyle dua ile geciştiremezsiniz Sayın Mudurum Emlakcizade olarak Çil çil altun akçeler dem mürekkep mirasimi talep ederim efendim.
*
gönlü gani olana hangi derya suna kâfi su
if
*
AAaa bu ne bole altın ederim filan? Ben "çil çil altun akçe olarak mirasimi talep ederim." dediydim ya! Neden noksan cikmis bu?
*
Gunaydin Sayin Hocam, Aksam bir hatali yazim, bir de duzeltmesi
derken iki yanit gonderdik ti amma, goruyorum,bendenize hâlâ kâfi
gelmemisler.
Sayin Hocam, zat-i âlilerinin bu duasi bana Komunist Rusya
Radyolarinda ki bilgi yarismalarindaki sunucunun
"Bilen basarili sayilacaktir." sozunu hatirlativerdi de onu sey edim dedim.
Cemi-i Cumle Tullab'a ve Ashab-i Kirameyne Hayirli Sabahlar Olsun Efendim.
Kalin saglicakla,
Semra
12.6.2008
*
DEGERLİ BİLAY Üyeleri Ve BİLAY Dostları..

Önce...Çok kararlı idim..
2008 yılında... Sanal gazetemizin müthiş başarı grafigini nasıl yakaladıgı..
rayting rekorlarını üst üste nası kırdıgını..
daha önce günde 4 ileti ile gününü tamamlayan Gazetemizin günde 45 iletilere nasıl yükseldigi..
Bu duruma gelmesi için iki yıldır ugraş veren..
Gazetemizin Degerli Patronundan Nasıl Yılbaşı primi yerine nasihat...pardon tebrikler aldıgımızı..
Bilay dışında ki Mülkiye cemiasındaki arkadaşlarımızın...
ailemize katılmak için araya milletvekillerini sokup nasıl gazatemize duhul olmak için çabaladıklarını
Bazı arkadaşlarımın spangle ısmarlama rüşveti ile ailemize girmek için bana nasıl ahlaksız tekliflerde bulunduklarını,
Gazetemizde çıkan her türlü yazı çizi fotograf ileti şiir fıkra ve sohbetlerin BİLAY dışında çok etkili bir şekilde diger postalarda yeraldıgı..
Bakanlıkta.. İstanbuldan kayseriden Eskişehirden ve İzmirden Sermuharrirligimize bahçede .. yemwekhanede toplantı salonunda erkekler tuvaletinde. nasıl tebrikler yagdıgını..(birde bana kasıntı derler.. aldırmıyorum.. muhalefetin uydurması deyip geçiyororum.. halbuki özünde çok mütevazi bir büyük adam oldugumu siz degerli arkadaşlarım çok iyi takdir ederler..
Bendeki bu mütevazilik geregi bir yıl içinde binden fazla dbu postada yazı yazdıgımı hiç size söyledim mi söyleyin arkadaşlar söyledim mi..?)
Bilayın Başkanımızın gayyur omuzlarında nasıl yükselip üçüncü bir mülkiye sivil toplum örgütü olarak olarak kabül gördügünü (Valla yagcılık yapmıyorum arkadaşlar.. beni bilirsiniz.. ben hep dogruları söylerim..)

Özellikle... Mümtaz Soysal Hocamı Nasıl sırtıma alıp 5 kat birligin 5 kat dar merdivenlerinden huzurunuza nasıl getirdigimi..
Bu Son konferansın yankılarılarının hala nasıl ilgili çevrelerde hayranlıkla karşılandıgını..
Bizim BİLAYI Yönetimine getirildigimiz yılın bütçesine göre bu yıl nasıl 1000 YTL daha fazla gelir temin ettigimizi..

DH sayesinde.. TÜRKİYE İçin MÜLKİYE Sloganımızın..
Nasıl ...TÜRKİYE İçin MÜLKİYE.. MÜLKİYE İçin BİLAY sloganı haline getirildigini..
150 Yıl kutlamasında en yüksek komite ve komisyonların başında .. Başkanımız ve degerli Üyelerimizin Agustos güneşi gibi nasıl parladıklarını ..
Hele Hele.. Hadim-i BİLAY ..Sn Demokrat Başkanımızın..
mülkiye balosu..
okul kokteyli..
Birlik yemegi
basket maçı..
klasik türk müsikisi konseri
Dekanla 5 çayı..
rektörle ögle yemegi
Muazzez valimizle kayak merkezi açılışı
Mülkiyeliler birliginden toplantı salonunu yarı fiatına kiralamak gerekçesiyle..
Birlik başkanı ile saçsaça başbaşa rakı içilmesi...
gibi bir günde BİLAYımız ugruna nasıl 40 kapı yaptıgını..
Nasıl gelmiş geçmiş en sosyal ve müteharrik Başkan oldugunu..
Her sorunu uhulet suhulet ve diplomatıik kanallarla nasıl başarılı bir şekilde çözdügünü..
Hatta Ermeni, kürd ve türban sorununu sollayan
muhasebeci sorunun nasıl çözdügünü..
( pardon arkadaşlar muhasebeci sorunu çözülmemiş...bu sorun elan devam etmekte imiş..)
anlatmak amacıyla..

icraatın içinden.. ya da..
Ulusa sesleniş ..Formatında..
Şöyle kasım kasım bir hava ile..
sizlere seslenmek istemiştim..

Lakin Sermuharrirlik makamımdaki masamın arkasına ev sahibesi.. binbir zorluklarla Bakanlık Toplantı Salonundan geçici bir süre için devrim adına elkoydugum parlak gönderli 2,5 m. 1,5 m.ebatlı kutsal bayragımızı zalim ev sahibesi masamın arkasına koydurmadıgı..ve bunun yerine.. 25 cmx 15 cm.lik kagıttan bir mamül türk bayragını masamın arkasına yapıştırmaya lalkmasını benim bunu gurur meselesi yapıp şiddetle reddettigim için ..ve sadece arkadaki DH Hocamın bana hediye ettigi .. 10 cm x 15 cm boyutundaki Atatürk ve inönü fotografının böyle büyük bir projede boyut fıktanı nedeniyle uygunsuz düşecegi tarafımca hesaba katıldıgı için
sizlere Ulusa sesleniş ya da İcraatın içinden havasında seslenmem fiilen mümkün olmadı..

Olsun Nolacak sanki.. bende.. herzamanki kolaycılıgımı pardon pratik zekamı burada kullanarak önceki yıl çıkardıgım Dahili tamimi sanki bu yıl çıkarmışım atmosferinde.. birkez daha yayınlarım.. olur.. biter..

Teşekkür ve tebrik albümüme de.. Bu yıl BİLAY ailesine katılan yeni üstad ve üstadeleri eklerim ..(sevgili.... Yücel Özlem, Emin Erdem İsmail Ulusan.. Mevlüt Duruoglu.. gibi.. )
Danışma kurulumuza Mümtaz Hocam girmiştir.. böylece bir pratik çözüm daha üretmiş olurum..

Sevgilki Arkadaşlar..
Yasamız..Yurdumu Milletimi özümden çok sevmek..
Hedefimiz birinci olmak
ülküm yükselmek..
ileri gitmektir..
varlıgım TÜRK MÜLKİYE BİLAY varlıgına armagan olsun..

Kalın Saglıkla..

Sevgiler Saygılar ve Selamlar..
BİLAY Reisi Celilesi Adına...
Sermuharrir..
Mekan..
*
31.12.2008

23 Aralık 2008 Salı

Ermeni sürgünü Alman tavsiyesidir


Ermeni sürgünü Alman tavsiyesi
23 Aralık 2008

Prof. Ortaylı Ermenilerden özür kampanyasına karşı çıkarak “özür devletten devlete olur” dedi. Ortaylı “Ermeni tehciri (sürgünü) olayını, Sarıkamış sonrası, cephe gerisini temizlemek için Alman Genelkurmayı’nın tavsiye ettiğini” söyledi.
Tarihçi Prof. İlber Ortaylı, bir grup yazar ve akademisyenin Ermenilerden özür dileme girişimi konusunda “Böyle özür olmaz, özür devletten devlete olur” dedi. Halen müdürlük görevini sürdürdüğü Topkapı Müzesi’nde sorularımızı yanıtlayan Ortaylı, Ermeni sürgününü o sırada askeri gerekçelerle Alman Genelkurmayı’nın tavsiye ettiği görüşünü vurguladı. Ortaylı 35 yıldır bu konu gündemde olmasına rağmen, Türkiye’nin Ermenice bilen konusuna hakim Ermeni uzmanı yetiştirmemesini de “ağır bir ihmal” olarak niteledi.   
Prof. Ortaylı bu konudaki sorularımızı şöyle yanıtladı:

-Sayın Ortaylı, bir grubun Ermenilerden özür girişimi hakkında ne diyorsunuz?
Ortaylı- Özür devletten devlete konuşulacak iştir. Bir takım adamların kendilerini milletin temsilcisi yerine koymaları geçerliliği olan bir işlem değildir. Ermeni devleti ile görüşülür bu işler. Diasporadaki bazı Ermenilerle, buradaki adamların yaptıkları işler kimseyi ilgilendirmiyor. Ermenistan var ortada,  bunu onunla konuşacaksın. Ermenistan’la temas olursa öyle başlar bu işler. Devletler tartışır böyle işleri. Ayağa düşecek konular değil bunlar. Ayağa düşerse ne olur? Hiçbir netice alınmadığı gibi, insanlar birbirine düşman olurlar. Kutuplaşma da artar.
- Peki bu özür işine girişenlerin amacı nedir sizce?
Ortaylı- Onların problemleri ayrı. O beni ilgilendirmiyor. ne istiyorlar bilmem. Onların hangi tutku ile hareket ettiğini bilemem. Ama işte kalkıp da Taner Akçam’ın kitabı demesinler. Onu gerekçe göstermesinler. O kitabın bilimsel bir tarafı yok. O kitap samimi bir kitap da değil. Hiçbir şekilde güvenilemez. Tez mez diye de savunulamaz.
-Peki Ermeni tarihçilerle bu konuda bir temas oldu mu?
Ortaylı-Benim katıldığım herhangi bir şey olmadı. Ama bu konuda Ermenistan’la Türkiye’nin bilim çevrelerinin, establishment’in yani. Oturup karşılıklı konuşmaları, çalışmaları, tartışmaları lazım. Devamlı çalışmaları, görüşmeleri lazim.
Devlet var karşında. Yani böyle özürdü, genosiddi gibi şeylerle olmaz.
Bir takım adamların ortaya çıkması ile olmaz. Kim kimi tanıyor? Kim kimi temsil ediyor? Kimin adına konuşuyor? Amerika’daki kim yani? Orada 50 tane Ermeni kuruluşu var. Hangisi ne diyor?
-Ermeni konusunda ‘Genosid’ tanımı için ne diyorsunuz ?

Ortaylı- Genosid değil tabii. Genosid devamlılık isteyen bir süreç. Osmanlı’da böyle bir şey yok. Böyle bir kültür yok. Millet-i sadıka demiş Ermenilere. Yaşam biçimi iç içe.
Almanların yaptığı ile bu iş aynı mı. Bu Almanların kendilerini temize çıkarmak için yaptıkları bir şey. Yani herkes böyle bir şey yapıyor. Bizden evvel Türkler yapmıştı, diyebilmek için çıkarılan bir şey. Yarın kalkacak, Amerikalılar yaptı diyecek, öbür gün kalkacak Ruslar yaptı Ukrayna’da diyecek. Bunu yayacak böyle. Bir sürü kitap çıkmaya başladı. Stalin’in Yahudi katliamı diye. Bir anlamda yaymak istiyorlar. ‘Endüstri devleti işçi sınıfını ezer’ gibi bir tez haline getirmek istiyorlar. Universal bir şey haline getirmek istiyorlar.

-Almanların Ermeni tehcirindeki rolü ne?
Ortaylı- Zaten o sırada (1. Dünya Savaşı sırasında) Genelkurmay başkanımız Almandı. Bizim Genelkurmay Başkanımız. Bronsart Paşa (Bronsart von Schellendorf). Ama Alman Genelkurmayının adamı tabii. Onlarla yazışıyor. Onlardan emir ve telkin alıyor. Buraya da telkin ediyor. Ermeni tehciri konusu da onların telkin ve tavsiyesi. Ruslar ilerlerken Ermeniler cepheyi geriden vuruyor. Onların Ermenileri sürmekte gerekçesi cephe gerisini teminat altına almak.
-Bu konuda belge var mı?
Ortaylı- Almanların askeri arşivlerinde bu konu mutlaka vardır. Ama ben ulaşamadım. Bonn’daki araştırmalarım sırasında “Armenische Frage” (Ermeni sorunu) diye bir dosya vardı kayıtlarda.  Onu istedim. Gelmedi. ‘Yerinde değil’ dediler.

-Ermeni tehcirinin Sarıkamışla bağlantısı var mı?
Ortaylı-Sarıkamış’ta ordu yenildi. Orada birlikleri ricat ediyor. Ruslar ilerliyor. İlerledikçe arkada Ermeniler var. Onlar yardım ediyor Rusların ilerlemesine. Almanların tavsiyesi de cephe gerisinden Ermenileri temizlemek.
-Tehcire uğrayan Ermenilerin sayısı konusunda görüşünüz nedir?
Ortaylı-Rakamlarla ilgili bir çalışmam yok, olmadı. Ama 1.5 milyon olmadığı çok açık. Hiçbir istatistik  1.5 milyon Ermeni göstermiyor o tarihlerde. Böyle bir rakam yok.
-Siz bu konulari hiç Ermeni tarihçilerle konuştunuz mu?
-Hayır konuşmadım. Tabii Türkiye gerekeni yapmamış. 35 yıldır bu dava gündemde. Ermeni tetkikleri yok. Ermenice bilen akademisyen yetiştirmiyor. Yani böyle 10,15 20 tane Ermenice bilen Ermeni uzmanın olur. Ermeni tarihini, edebiyatını kültürünü araştırırlar, yazarlar. Bunların sözü ve tezi daha çok dinlenir. Yoksa boş iştir böyle herkesin eline kalemi alıp yazması.
Tabii şu da açık ki, bu tezi candan savunan insanlar oluyor, bu işten para kazanmak isteyen insanlar oluyor. Bu da var. Onun için bunun uzmanının yetiştirilmesi lazım. Aldırış etmediler. Türkler için böyle uzman muzman çok önemli değil. Ne işe yaradığını anlamıyorlar. Yani bu işi çok savunan birinin makalesine bakıyorsun. III. Nikola diye başlıyor mesela. Anladın mı? Onun tezini dinlemez kimse. (Not: III. Nikola yok!)
Dil bilecek. İz bilecek. Ermeni kitlesine, kültürüne katkısı bulunacak. Öyledir bu iş yani. 35 yıldır yetiştirememişiz işte.
Yine doğru dürüst kitap Esat Bey’in kitabı (Esat Uras). Sonra Esat’tan falan arınarak Kamuran’ın kitabı (Gürün). Onu da basmıyorlar. Başka da doğru dürüst bir kitap yok.

-Ermeni konusunun arkasından tazminat ve toprak talebi de gelir mi?
Ortaylı- Gelir. Gün gelir tazminat da talep eder. Şimdi etmeyeceğim diyor. Sonra eder. Yani genosidi kabul ettirdikçe, onu da eder ilerde. Günün birinde yeri gelince!
-Bu Ermeni konusuna daha geniş tarihi açıdan bakınca nasıl görüyorsunuz?

Ortaylı- 19. yüzyılda milliyetçilik çıkıyor. Yunan ayaklanmasından sonra Ermeniler de istiyor. Öyle bir hayal onlara da geliyor. Ha hepsi istiyor mu? Hayır. Haşa. Ama o isteyen azınlık kuvvetleniyor, harekete geçiyor. Adam öldürüyor, etnik temizlik yapıyor. Berlin Kongresi’ne( 1878) heyet yolluyor. Islahat tedbirleri ile birlikte böyle kışkırtmalar, kavgalar başlıyor. Ermeniler o bölgede Kürtlere, Çerkeslere karşı da çeşitli hareketlere girişiyorlar.
Nihayet 1914 yılında İstanbul’da Yeniköy Anlaşması yapılıyor. Büyük devletlerle Osmanlı arasında. Ermeni ıslahatı için. Bir nevi muhtariyet demektir o. Doğudaki 6 vilayete mali, kültürel muhtariyet veriliyor. Ermenilerin ağırlıkta olduğu yerler. Vali de Norveçli olacak. Tarafsız olacak diye öyle isteniyor. Harp çıktı. Harp çıkmasa o sene gidiyordu bu iş.
Berlin Kongresi’nden beri (1878) Makedonya muhtariyeti ile Ermeni muhtariyeti sürekli gündemdeydi.

-Bir de Hamidiye alayları meselesi var
Ortaylı- Kürtler Ermeniler o bölgede birbirlerini kesiyorlar. Hamidiye alayları bir nevi meşruiyet. Kürtleri kontrol etmek için. Abdülhamit Ermenileri de kontrol ediyor. Kürtleri kontrol etmek için de böyle bir mekanizma çıkarıyor. Hamidiye alayları ile de katliam artmış değil. Ortalık düzene giriyor. Ortaya çıkan o yani. Emir dinleyen bir alay ortaya çıkıyor., Yoksa başıboş tamamen. Kürtler bir yerde intikam alıyor. Orada başladı ya Ermenistan’da etnik temizlik Berlin Kongresi’nden sonra. Ermeni ayaklanmaları arttı. Kürtler Ermenilerin taleplerine muhatap oluyorlar o yıllarda. Tabii reaksiyonları da sert oluyor.
-Ermeni tehciri bu tabloda nereye oturuyor?

Ortaylı- Bu imparatorluk parçalanıyor. O parçalanmalar sırasında ayaklanmalar oluyor. Ayaklanmalara en başta tahammül ediliyor. Zaten o sırada çok dış kontrol altındasın. Ama harbe girdiğin zaman iş değişiyor. İşte orada Bronsart Paşa bile ‘Bunları sürün buradan’ diye tavsiyede bulunuyor. Genelkurmayı Almanların. Yoksa her cami çıkışı adam öldürüyor Ermeniler. Kavga çıkarıyorlar. Dolu Yıldız arşivleri. Yani adam ayaklanma ve iç harp halinde artık. Ermenistan istiyor.
Bu davaya inanmayan Ermeniyi de temizliyor kendisi. Bir de öyle bir şey de var. Dışardan gelen komitacı da çok. Hınçaklar, Taşnaklar. Basıyor, bomba atıyor. Ama harp çıkınca işler değişiyor. Ben sana gösteririm haline geliyor. Ermeni tehciri karşılıklı kanlı, hazin olaylarla dolu. Buna karşı Ermeni sürgünü sırasında komşusunu, Ermenileri çok koruyan da var. Saklayan var, koruyan var, evlenen var. Çok var böyle.
Bugün artık Ermenistan devleti var. Bu işler devletler arasında yürütülür, orada görüşülür. Aklı selimle görüşülür.

BİR ŞEY EKSİK BU ŞEHİRDE

Çankırılı Nazım

Bir Kastamonu’lu olarak en çok içinden geçtiğim, gezindiğim şehirdir Çankırı. 34 sene önce görevli gidip bir ay kaldım. En son on gün önce oradaydım. Hep aynı cümleyi mırıldandım: Bir şey eksik bu şehirde. Asırlardır bir çok şeyi biriktire biriktire geldiği halde.

İki yanı çınarlı yoldan yukarı çıkarken soldaki boşluğu, Karetekin Bey Parkını görünce o eksiklik duygusu büyüyor.

Başka bir yerde olsaydı bu park bu duyguyu yaratmazdı. Bir zamanlar parkın olduğu yerdeki o eski, gösterişsiz, ahşap binaya ilişilmeseydi, bir penceresinin altına küçük bir levha asılsaydı:

NAZIM’LA ARKADAŞLARI 1940 YILINDA BU HAPİSHANEDE YATTILAR

Benim 34 sene önceki gidişimden 34 sene önce, 1940 yılının Şubat ayında Nazım gelir Çankırı şehrine.

‘…Gece on biri beş geçe Çankırı istasyonundaydık. Buranın elektrik fabrikası on ikiye kadar çalışıyor…Geceyi jandarma karakolunun gaz tenekeleri ve soba boruları ambarında, bu edevat kaldırıldıktan sonra rahat fakat soğuk geçirdik…Sabahleyin müddeiumumi, jandarma kumandanı, jandarma yüzbaşısı ve hapishane müdürü beylerle müşerref olduk. Nazik ve kibar muamele ettiler. Hal hatır sordular..’’

Başgardiyanın odası yeni gelen mahkumlara tahsis edilir. Çok yüksek tavanlı, dört metre murabba odada üç karyola, masa, iskemle ve soba ve üç mahkum: O, Kemal Tahir ve Hikmet Kıvılcımlı.
Piraye çocuklarıyla birlikte İstanbul’da, kocası Çankırı’dadır. Nazım da onun bir çocuğudur ve yol çok uzundur. Çare: Çankırı’da bir ev tutulacak.

Nazım durmadan mektup yazar Piraye’ye, Çankırı’yı anlatır:

‘Buraya gelmek ihtimalinin müjdesiyle sarhoşum….Buranın vaziyeti hakkında hapishanemizin muhterem müdürüyle konuştum…Satışı sırf Çankıırı şehrinde yapılacak bir terzilikle pek geçinilmez diyor...Önümüz yaz, ucuzluk gelecek…Bestekâr ve Riyaset-i Cumhur Orkestrası Şefi Hasan Ferid’le … görüşmüşler. Derhal tercümesi lazım gelen operetler varmış…. Bu operet işinden bana bin liralık kadar tercüme bulunacakmış…’

‘Burada aynı şehrin havası içinde olacağız, birbirimizi göreceğiz, sesimizi duyacağız. Bu her ikimiz için de saadettir…Cesursun, mütehammil ve mükemmelsin…Fakat buna rağmen burda müthiş canın sıkılacak…Ben müthiş üzüleceğim...Ne yapalım? Sevmek korkunç şey…’

‘..Şimdi başka bir ev bulundu. Üç odalı, sofalı, mutfaklı ve elektrikli. Kirası da ayda 7 lira… Dişlerine çok üzüldüm.İyice tedavi ettirmeden gelme. Burada dişçi bulamazsın…


‘Radyonu da mutlaka tamir ettirip getir. Anten tellerini de getir. Burada teller çok pahalıymış…’

’…Bir şarkı vardır: Gün batar, kuşalar döner, dönmez bu yollarda beklenen! Ben hep bu şarkıyı söylüyorum…’

‘…çocuklar da tatil zamanlarında hiç olmazsa bir ayını burada geçirebilirlerse terbiyeleri, ruhi halleri ve memleket sevgileri, halka yakınlıkları için çok faydalı olur…

‘..Kaynanamın gelmesini de çok isterdim. Fakat burası çok yüksek ve tahmin ettiği gibi tansiyonuna dokunur sanırım...Sana piyasa haberleri..Yumurtanın tanesi kırk para.Bakla kilosu on kuruş. Soğan, yeşil, demeti iki kuruş….’

Hatice Piraye Hanım Nisan ayının ortalarında gelir Çankırı’ya. Nazım mutludur ama Piraye İstanbul’da kalan çocuklarını çok özler. Evde her yerde onların fotoğrafları vardır. Durmadan mektuplar yazar.’…doğurur doğurmaz ikinize de vuruldum, ama bu kadar vuurlduğumun farkında değildim….’

Nazım eve hiç çıkamaz.
Kemal Tahir ve Hikmet Kıvılcımlı ile de sürekli tartışır. Bursa Cezaevine nakil herkes için iyi olacaktır.

Haziran sonuna doğru Piraye İstanbul’a döner. Ve Nazım başlar şiir mektuplarına yeniden:

Şeker Ali yukarda, koğuşta bağlama çalıyor.
Akşam.
Dışarda çocuklar bağrışıyorlar.
Çeşmeden akıyor su.
Ve jandarma karakolunun ışığında
akasyalara bağlı üç kurt yavrusu.
Açıldı demirlerin dışında
. ...........................büyük, lâciverdî bahçem.
A s l o l a n h a y a t t ı r ...

Beni unutma Hatçem...

Nazım Çankırı’da aşk şiirlerinin yanısıra ‘şiirle öykü anlatma’ , birkaç kelimeyle ‘portre’ çizme denemelerine başlar. Ve Kuvayı Milliye destanının ilk şiirlerini yazar. Şiir anlayışını geliştirir. ‘…Şiiirin yeni bir muhteva verişi üzerinde kafa patlatıyorum. Şiirin en büyük ve en ihatalı edebiyat şekli olduğuna inanıyorum…bu aleti darlığından kurtarmak lazım…’

Bir yandan da okur, resim yapar, Almanca çalışır, çeviriler yapar, mektuplar yazar, işlikte ayna döker, yüzükler, kutular oyar.

1940 yılının Aralık başında ayrılır Çankırı’dan.

12 aralık2008 tarihinde Kurşunlu kaplıcasında eşimin hazırladığı kahvaltı tabağımda zerdalileri görünce ve Şinasi’den zerdalinin de mürdüm eriğinin de Çankırı yemişi, Penceremin altında da a beyim/Zerdali dalı mısın? türküsünün bir Çerkeş türküsü olduğunu öğrenince aklımıza ,
''Mürdüm eriği çiçek açmıştır.
- ilkönce zerdali çiçek açar
mürdüm en sonra-''
diye başlayan şiir düşüyor.

Bir Acayip Duygu isimli şiirin içinde ‘Bursa cezaevinde’ kelimeleri, altında 7.2.1941 tarihi var. Ama şiiir mürdüm eriğinden ve zerdaliden bahsederek başlıyor. Ve devamından anlıyoruz ki henüz,
''-daha bir tek ağaç bahar açmadı
kar yağması ihtimali bile var- ''

Şairimiz Bursa’da yazdığı bir şiirde hoşforoş (*) Bursa şeftalisi dururken neden mütevazı zerdaliden ve kederli mürdümden bahsetsin?

Şu neticeye varıyoruz: Nazım Hikmet nasıl ki Kuvayı Milliye Destanı’na (İstanbul Tevkifhanesinde yazdığı bir şiirin bir kısmını en başta kullanarak) Çankırı Hapisanesinde başlamış, Bursa’da noktayı koymuş ise benzer şekilde Bir Acayip Duygu isimli şiire de Çankırı’da başlamış, bu şehirde gözlemlediği çiçeklenmeleri şiirleştirerek Bursa’da bitirmiş olsa gerek.

Ol sebeble Bir acayip Duygu’yu Çankırı Hapisanesinde yazılan şiirlerin sonuna ekledik.

O gün öğlen vakti Çerkeş’ten geçerken ve Çankırı’dan ayrılırken yine aynı duygu: Bir şey eksik bu şehirde.

Çare yok, bu şehrin bir köşesine, bir sokağına, bir çeşmesine, çınarlarından, cevizlerinden, mürdüm eriklerinden, zerdalilerinden birinin bir dalına, istasyonuna, nereye olursa olsun, bir yere ufak bir levha asmak lazım:


BÜYÜK TÜRK ŞAİRİ NAZIM HİKMET BU ŞEHİRDE 9,5 AY YAŞADI
ÇANKIRI’NIN VE KURTULUŞ SAVAŞININ İNSANLARINI ANLATTI
ÇOK GÜZEL ŞİİRLER YAZDI

Haydi Çankırılılar, bir levha.

______________________

(*) Selam sana Salah Birsel usta. Senin Boğaziçi Şıngır Mıngır’da bazı hanımları tarif için kullandığın hoşforoş sıfatını biz de Bursa şeftalisi için kullandık. Bağışla.

Bu metnin hazırlanmasında Memet Fuat’ın NÂZIM HİKMET Yaşamı, Ruhsal Yapısı, Davaları, Tartışmaları, Dünya Görüşü, Şiirinin Gelişmeleri isimli eseri ile onun baskıya hazırladığı ‘nazım hikmet dört hapisaneden’ isimli kitaptan ve internetten yararlanılmıştır.
İhsan Feyzibeyoğlu

MAHPUSHANE TÜRKÜLERİ

Mapushane içinde mermerden direk ..
Kimimiz onbeşlik.. kimimiz kürek..
İdam da cezasına dayanmaz yürek..

Böyle de düştüm zindanlara yanar yanar aglarım..
Demir de parmaklıktan acanım bakar bakar aglarım..


Mapushane türkülerinin daha bir başka.. daha dişik yürek burucu bir tadı oluyor .. Öyle degilmi..?
Mapuhane türkülerinin yöresi yoktur..
bir gelenegi yansıtmaz..
Mapushane türküleriyle fidayda oynayamassın..
Tek saz çalar..
Darbuka olmaz..
Mapushane türkülerinde..
ayinesi laftır kişinin.. saza bakılmaz..

Mapuhane türküleri
Resital degildir.. huşu içinde dost ve müdilerinde güzel bir salonda dinlemek için degildir..
ritm.. nota.. melodi.. fa majör.. la minör dinlemek için üretilmez

Mapushane türküleri dogrudan yürekli insanların insani duygularını yansıtır..
sadece.. mapushanedki insanların..sevdalarını korkularını, pişmanlıklarını..anasına babasına kardeşlerine insana ve insanlıga saygılarını...
ama illaki... yürek yakıcı özlemlerini yansıtır
Hasret... bu türkülerin her mısrasının ana temasıdır..

Kimisi onbeşlik kimisi kürektir..
Ama yürek dayanmayan ceza.. idam cezasıdır..
idamına gün sayan bir insanın o andaki duygusunu sen düşünebilirmisin Reis..?
Herkes.. her allahın günü hep aynı şeyleri görür..
hep yandan akan çeşme..
mermerden direk
Duvardaki gaz lambası..

Yakılan türküler hep bu şeylerle başlar ve kavurucu hasretlerle biter..

Dedimya .. Mapushane türküleri bir başkadır..
yürek taş olsa dayanmaz..
türkünün nagmesi..
burgudur sanki..


Sen ne dersin..Hocam..?
Sevgi Saygı ve Selamlar..
MKN

4 Aralık 2008 Perşembe

Mülkiye//Siyasal Bilgiler Fakültesi 149 Yaşında


Türkiye’nin sosyal bilimler alanında en köklü yüksek öğretim kurumu olan Mülkiye-Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, kuruluşunun 149’ncu yılını 4 Aralık 2008 tarihinde düzenlediği bir törenle kutladı.
Dilruba Amanullaeva yönetimindeki Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Korosu’nun bir konser verdiği törende, mezuniyetlerinin 50’nci yılını kutlayan Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunlarına birer plaket sunuldu. Mülkiyeliler Birliği Vakfı “Mülkiye Ödülü” ise Prof. Dr. Korkut Boratav’a verildi.
“55 Öğrenci Yurt Dışında Eğitim Görüyor”
Törende bir konuşma yapan Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Celal Göle, Fakültede son bir yılda yaşanan gelişmeleri ve gelişen yurtdışı eğitim olanaklarını anlattı. Prof. Dr. Göle, Fakültede eğitim gören yaklaşık 2000 öğrencinin 242’sinin yabancı uyruklu olduğunu belirterek, “Bu öğrenciler, dünyanın 49 değişik ülkesinden gelerek Fakültemize öğrenci olmuşlardır. Bu 242 öğrencinin Fakültemizden başarılı bir şekilde mezun olduktan sonra, iyi birer Mülkiyeli olarak, ülkelerinde en üst görevlere geleceklerine yürekten inanıyorum” dedi. Prof. Dr. Göle, Üniversitemizin Avrupa Üniversiteler Birliği’ne ve Erasmus programlarına üye olması ile başarılı öğrencilerimizin yurtdışında AB’ye dahil ülkelerde bir ya da iki yarıyıl eğitim görebilmelerinin ve bu ülkelerin üniversitelerinde alacakları dersler ile başarı notlarının Üniversitemizde de geçerli olması olanağının yaratıldığını vurgulayarak şunları söyledi:
“Bu durum, hiç şüphesiz öğrencilerimizin çok iyi yetişmeleri için fevkalade önemli bir fırsat olmuştur. Nitekim sadece bu eğitim ve öğretim yılında 55 öğrencimiz, Avrupa’nın önemli üniversitelerine eğitimleri için gitmişlerdir.”
“Türkiye’nin Her Dönüm Noktasında Mülkiyeliler Var”
Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı Ali Çolak ise Mülkiye’nin, Türkiye’nin siyasal ve sosyal yaşamında çok önemli işler yaptığını, Türkiye’nin son 149 yılının her dönüm noktasında Mülkiyelilerin görülebileceğini söyledi. Mülkiyelilerin Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nda yer aldığını, Cumhuriyet Devrimlerinin kökleşmesinde görev aldıklarını, toplumun aydınlanma ve çağdaşlaşma sürecine bilimsel destek sağladıklarını kaydetti.
"Üniversiteler, Mezunlarının Saygınlıkları Kadar Büyüktür"
Rektörümüz Prof. Dr. Cemal Taluğ da yaptığı konuşmada, batıdaki üniversitelerin büyüklüklerinin, mezunlarının toplumdaki saygınlıkları ile eşdeğer olduğunu, Mülkiye mezunlarının da toplumda çok önemli yer edindiklerini söyledi. Mülkiye’nin tarihinin, aynı zamanda Türkiye’nin tarihi olduğunu belirten Prof. Dr. Taluğ, Türkiye’nin ilk talebe cemiyetinin de burada kurulduğunu, zaten başka yerde kurulsaydı haksızlık olacağını kaydetti.
“150. Yılın İnek Bayramını Birlikte Kutlayalım”
Türkiye’de 20. yüzyılın en büyük toplumsal projesi olan Cumhuriyetin hızla hayata geçirilirken Mülkiye’nin de bu projeye destek olması için İstanbul’dan Ankara’ya taşındığını vurgulayan Prof. Dr. Taluğ, "Gelecek yıl, 150. kuruluş yılındaki İnek Bayramı’nın Cebeci sokaklarındaki yürüyüşüne ben de katılayım ve halkla buluşalım" dedi.
Türkiye’de gençlik hareketlerinin mutlaka Mülkiye’den etkilendiğini de anlatan Prof. Dr. Taluğ, "68 ve 78 kuşakları Mülkiye’den etkilenmiştir. Bizim kuşağın hayatının şekillenmesinde Mülkiyeli hocaların çok önemli yeri vardır. O hocalar anılarıyla bize ışık tutuyorlar, Mülkiyeyi büyütüyorlar" diye konuştu. Mülkiyelilerin cesur, gözüpek, korkusuz ve biraz da dik başlı ve mağrur olduklarını da dile getiren Prof. Dr. Taluğ, Mülkiye Marşı’nın çağrışımlarını da şöyle anlattı:
"Mülkiye Marşı, Mülkiye’nin Türkiye’yle kurduğu derin hislerin marşıdır. O marş Türkiye sevdasının marşıdır. Hepimizin marşıdır."
"Fakülteleri tek bir kalıba sokmaya gerek yok"
Rektör Prof. Dr. Taluğ, Ankara Üniversitesi’nin gücünün, fakültelerinin tarihleri ve geleneklerinden geldiğini, onların korunması ve güçlendirilmesinin, Rektörlük görevinin en önde gelen görevi olduğunu kaydetti. "Ankara Üniversitesi, bu fakülteleri olduğu için güçlüdür. Bu fakülteleri hiçbir zaman tek bir kalıba sokmaya gerek yoktur" dedi.

Törende, eski mezunlar adına da 1938 yılı mezunu Prof. Dr. Cahit Kayra bir konuşma yaptı.
Öğrencilik yılları ile bugünü karşılaştıran Prof. Dr. Kayra, İkinci Dünya Savaşı’nın arefesine rastlayan o günlerde de günümüzdeki gibi ekonomik bir krizin yaşandığını ama mutlu olduklarını dile getirerek, "Atatürk ve İnönü hayattaydı ve bizim haklı beklentilerimiz vardı. 1938’de mezun olduk, yıllar geçti, parametreler değişti. Mülkiye’de, bizim zamanımıza göre güçlü bir eğitim kadrosu oluştu. Bu kadro, genç öğrenciler için büyük bir avantajdır" dedi. Cumhuriyeti kuranların, altın bir dönem bıraktığını ama geçen zaman içinde gericilerin, Cumhuriyeti yıpratmak için çalıştıklarını dile getiren Prof. Dr. Kayra, buna dur demek için aydınların da mücadele ettiğini söyledi.
“88 Kişilik Sınıfımızda Bir Tek Kız Vardı”
Fakültenin o zamanki sosyal yapısının da günümüzden çok farklı olduğunu anlatan Prof. Dr. Kayra, kendi öğrencilikleri döneminde 88 kişilik sınıflarında sadece Melahat adlı bir kız öğrencinin bulunduğunu kaydederek, "Şimdi eşitlik var. Yarı yarıya kız ve erkek. Bu çok önemli bir değişiklik" dedi.
Gericilikle mücadelede genç Mülkiyelilere düşen önemli görevler olduğunu dile getiren Prof. Dr. Kayra, "Karşınıza sorunlar çıkacak. Mülkiyelilik ruhuyla bunlarla mücadele edeceğinize kuşkum yok. Buraya geldikten sonra gördüm ki ben size değil siz bana mesaj veriyorsunuz. Yaşam çok güzel bir şey. Bunu bir tarafa yazın" dedi. Türk toplumunun öteki Müslüman memleketlerden farklı bir yerde olduğunu, Atatürk’ün, bunu sağlamak için önemli devrimler yaptığını belirten Prof. Dr. Kayra, laikliği ve eğitim devrimini getirdiğini, bütün bunların altında da bir felsefenin yattığını söyledi.
“M. Kemal 'Yaşayacaksın’ diyor”
Osmanlı’nın felsefesinin yaşamdan vazgeçmek üzerine olduğunu, gülmenin, eğlenmenin olmadığını belirten Prof. Dr. Kayra, "M. Kemal’in getirdiği devrimlerin altında ise ‘yaşayacaksın’ felsefesi var. Yaşamak olağanüstüdür. Onu yaşamak insanlığın borcudur. M. Kemal ‘yaşayacaksın’ diyor" dedi.

Kaynak: ünihaber/ Ankara Üniversitesi Haber Bülteni, 01-15 Aralık 2008 Sayı 116