30 Temmuz 2008 Çarşamba

İNGİLTERE NERDEN NEREYE

LONDON uzmanlarına, hasseten sermuharririmize sorulur;
Anlatılanlar doğrumudur?..
m.kırali
30.07.2008

nereden nereye.........
Ellerinizi yikarken suyun sicakligi
tam istediginiz gibi degilse eskiden Ingiltere'de bu islerin nasil
yapildigini düsünün de halinize şükredin,


1500'lerde Ingiltere'de isler söyle yapiliyordu :

Insanlarin çogu Haziran'da evleniyordu Çünkü senelik
banyolarini Mayis
ayinda yapiyorlar, Haziran'da hala çok kötü
kokmuyorlardi. Ama yine de
kokmaya basladiklari için gelinler vücutlarindan çikan
kokuyu bastirmak
amaciyla ellerinde bir buket çiçek tasiyordu.

Banyolar içi sicak suyla doldurulmus büyük bir fiçidan
meydana
geliyordu. Evin erkegi temiz suyla yikanma imtiyazina
sahipti. Ondan
sonra ogullari ve diger erkekler, daha sonra kadinlar,
sonra çocuklar
ve en son olarak ta bebekler ayni suda yikaniyordu. Bu
esnada su o kadar
kirli hale geliyordu ki içinde gerçekten bir seyleri
kaybetmek mümkündü.
Ingilizce'deki "banyo suyuyla birlikte bebegi de
atmayin" (Don't throw
the baby out with the bath water) deyimi buradan
gelmektedir.

Evlerin çatilari üst üste yigilmis kamistan yapiliyor,
kamislarin
altinda tahta bulunmuyordu. Burasi hayvanlarin
isinabilecekleri tek yer
oldugu için bütün kediler, köpekler ve diger küçük
hayvanlar (fareler,
böcekler) çatida yasiyordu. Yagmur yagdigi zaman çati
kayganlasiyor ve
bazen hayvanlar kayarak çatidan asagi düsüyordu.
Ingilizce'deki
"kedi-köpek yagiyor" (It's raining cats and dogs)
deyimi buradan
gelmektedir.

Yukaridan evin içine düsen seyleri engelleyecek hiçbir
sey yoktu.
Böceklerin ve buna benzer nesnelerin yataklarin içine
düsmesi büyük bir
sikinti olusturuyordu. Etrafinda yüksek direkler ve
üstünde örtü bulunan
Ingiliz usulü yataklar buradan gelmektedir.

Zemin toprakti. Sadece zenginlerin zemini topraktan
baska bir seyden
yapilmisti. Toprak kadar fakir (dirt poor) tabiri
buradan çikmistir.

Zenginlerin ahsaptan yapilmis zeminleri vardi. Bunlar
kisin islandigi
zaman kayganlasiyordu. Bunu önlemek için yere saman
(thresh)
seriyorlardi. Kis boyunca saman sermeye devam
ediliyordu. Bir zaman
geliyordu ki kapi açilinca saman disariya tasiyordu.
Buna mani olmak
üzere kapinin altina bir tahta parçasi konuyordu ki
bunun adi "thresh
hold" (saman tutan; Türkçesi "esik") idi.

Yemek pisirme islemi her zaman atesin üzerine asili
durumdaki büyük bir
kazanin içinde yapiliyordu. Her gün ates yakiliyor ve
kazana bir seyler
ilave ediliyordu. Çogu zaman sebze yeniyor, et pek
bulunmuyordu. Aksam
yahni yenirse artiklar kazanda birakiliyor, gece
boyunca soguyan yemek
ertesi gün tekrar isitilarak yenmeye devam ediliyordu.
Bazen bu yahni
çok uzun süre kazanda kaliyordu. "Bezelye lapasi
sicak, bezelye lapasi
soguk, kazandaki bezelye lapasi dokuz günlük" (peas
porridge hot, peas
porridge cold, peas porridge in the pot nine days old)
tekerlemesinin
mensei budur.

Bazen domuz eti buluyorlar o zaman çok seviniyorlardi.
Eve ziyaretçi
gelirse domuz etlerini asarak onlara gösteris
yapiyorlardi. Birisinin
eve domuz eti getirmesi zenginlik isaretiydi. Bu etten
küçük bir parça
keserek misafirleriyle oturup paylasiyorlardi. Buna
"yag çignemek" (chew
the fat) adi veriliyordu.

Parasi olanlar kalay-kursun alasimindan yapilmis
tabaklar alabiliyordu.
Asidi yüksek olan yiyecekler kursunu çözerek yemege
karismasina sebep
oluyor, böylece gida zehirlenmelerine ve ölüme yol
açiyordu. Domatesler
buna sik sik sebep oldugu için bunda sonraki yaklasik
400 yil boyunca
domateslerin zehirli oldugu düsünülmüstü.

Çogu insanin kalay-kursun alasimindan yapilmis
tabaklari yoktu. Onun
yerine tahta tabaklar kullaniyorlardi. Çogu zaman bu
tabaklar bayat
ekmekten yapiliyordu. Ekmekler o kadar bayat ve sertti
ki uzun zaman
kullanilabiliyordu. Bunlar hiçbir zaman yikanmadigi
için içinde kurtlar
ve küfler olusuyordu. Kurtlu ve küflü tabaklardan
yemek yiyen insanlarin
agizlarinda "tabak agzi" (trench mouth) denen hastalik
ortaya çikiyordu.

Ekmek itibara göre bölüsülüyordu. Isçiler yanik olan
alt kabugu, aile
orta kismi, misafirler de üst kabugu alirdi.

Bira ve viski içmek için kursun kadehler
kullaniliyordu. Bu bilesim
insanlari bazen birkaç gün suursuz vaziyette
tutabiliyordu. Yoldan geçen
insanlar bunlarin öldügünü sanip defnetmek için
hazirlik yapiyordu.
Bunlar birkaç gün süreyle mutfak masasinin üstüne
yatiriliyor¸ aile
etrafina toplanip yiyip-içerek uyanip uyanmayacagina
bakiyordu. Buna
"uyanma" nöbeti deniyordu.

Ingiltere eski ve küçük bir yerdi, insanlar ölülerini
gömecek yer
bulamamaya baslamisti. Bunun için mezarlari kazip
tabutlari çikariyor,
kemikleri bir "kemik evi"ne götürüyor ve mezari
yeniden kullaniyorlardi.
Tabutlar açildiginda her 25 tabutun birinde iç tarafta
kazinti izleri
oldugu görüldü. Böylece insanlarin diri diri gömüldügü
ortaya çikti.
Buna çözüm olarak cesetlerin bileklerine bir ip
baglayip bu ipi tabuttan
disariya tasiyarak bir çana bagladilar. Bir kisi bütün
gece boyu
mezarlikta oturup zili dinlerdi. Buna mezarlik nöbeti
"graveyard shift")
denirdi. Bazilari zil sayesinde kurtulur ("saved by
the bell") bazilari
da "ölü zilci" (dead ringer) olurdu.

Gerçekler bunlar. Kim demis tarih sıkıcıdır diye..
Derleyen Haldun Keskin

MEKANIN CEVABIDIR

Sevgili Kirali,
Haldun Keskin Kardeşimizin anlattıkları
(Cenazeler ve tabutlar Hariç -Salgın hastalıklardaki bazı önlemler..fazla abartılmış)
Maaalesef..! Dogrudur.. Reis..
Bizim İngilterenin.. 800 yıl öncesindeki hali o kadar içler acısı idiki..
Romalılar.. "Ulan.. acaba degermi..? bu dandik adaya asker çıkarmaya..
maliyetini kurtarırmı.."diye düşünüp, uzun müddet tereddüt ettikten sonra ..
Bir bölük kadar Altay kökenli (Sarmat ve hun savasçıları) lejyonerle..
Adaya çıkıyorlar..

bir müddet kuzeye yol alıyorlar..
bakıyorlar etrafta hiçbir yapılanma yok... şehir yok.. tapınak yok.. Kesecek adam yok.. yiyecek sıgır yok..(sıgır bizim ingiltereye bundan 300 yıl önce geldi.. nerede ise Hindistanlılar gibi sıgıra tapacaklardı.. ama artık hristiyan olduklarından allahları yerine karakterlerini degiştirip,, kertenkele karakterinden sıgır karakterine geçtiler..)ev yok..., bark yok.. yok..yok..yok..
Nerde kalmıştık üstad ha..
Bu bizim Romanın paralı askerleri kesecek adam aramak amacıyla..
yürürlerken...
Bazen kendilerini görünce kaçan bir takım mahluklara rastlıyorlarsada..
İlk önce.. bunların ingiliz..
pardon insan olduklarının anlıyamıyorlar..
romalı lejyonlar.. kuzeye yürüyor..
evrim aşamasını tamamlayamayan ingilizler de...
önlerinde kuzeye hoplaya zıplaya çekiliyorlar..
Romalılar bakıyorki bu böyle olmayacak...
Kuzey yrım kürede dünyanın son sınırı olarak burayı tesbit edip,
adanın orta yerinde dogudan batıya uzananan..
bir hayvan çiti.. pardon duvar örüyorlar..
Vee.. Kuzeydeki mahlukatın roma medeniyet dünyasına girmesini yasaklıyorlar..
İşin enteresan tarafı..
bu mahlukat bir sıgır içgüdüsü ile.. "bu duvarın ötesinde ne var acep...?" diye
merak edip karşı tarafa kendiliginden geçmiyorlar...İyimi..!!
Romalılar.. yokoluncaya kadar..
bu adadakileri "hey barbar" diye çagırıyorlar..
Bizim ingilizlerde.. okuma, yazma, konuşma "nanay" oldugundan..
çekinerek uzaktan bu kendilerine barbar diye hitap eden romalılara..
" aaaffraaaruud..hoorbl, yaag..naau.. aaaeet..Kamaau" şeklinde..
( Korkirem.. korkirem..sen şimdi beni yersin.. sen şimdi git buradan anlamında..)
şadaraban.. acamkurdı makamında seslerle cevaplar veriyorlar..

bu "barbar" (Laf benim degildir..Romalılarındır..) yani Kendilerini tanıtan bu lafı... çok sevdiler..
Romalılardan ögrendikleri bu barbar lafını.. Barbarlıgı iyi birşey zannedip.. sonradan.. ingiliz olmayan herkese..ve çok sevdikleri müstemleke halklarına barbar demeye başladılar.. yani onları ingilizlerle aynı seviyede göstermenin diplomatik yolunu bu şekilde bulmuş oldular..
işte meşhur ingiliz diplomasisi dedikleride buydu..Zaten.
Bizim.. görgülü ve asalet abidesi İngilizlerin sıgırlıkları bununla kalsa yine iyi...
Senin Haldun Keskin'in.. zeytin yagını..( hani sizin türklerin bol bulduklarından dolayı saçlarını briyantikledikleri Zeytin yagını) ilk gördüklerinde...
"herderde deve altın suyu" zannetmişler
Hatta zengin yemek davetlerinde..
Masaya gösteriş olsun diye iki damla zeytinyagı koyup büyük sükse yaparlarmış..
Hatta..
Bu iki damladan bir damlasını yalayan ingiliz konuk.. da
vondefull...wonderfull.. ekscellent.. diye bagırarak kendini yerlere atarmış..

hatta ben küçükken hatırlıyorum..
bizim london sokaklarındaki lüküs aczanelerde..
hacı yagı şişelerinde.. bu zeytinyagı..
ilaç niyetine fahiş fiatlarla satılmaya çalışılır..
kimsenin almaya gücü yetmediginden..
zeytinyagının içinden zeytinagacı çıkardı..
(burada biraz mübalaagaya kaçmış olabilirim.. maksadım ifadeye güç kazandırmak..
bu bizim ingilizlerin durumunun vehametini vurgulamak...)
Haldun Keskin kardeşimizin satışlarına bir nebzede olsa katkı saglamaktır..

Yaa işte böyle.. Dostum..
Daha bizim İngilizlerde.. ne sıtrencırs' lıklar var..
ama.. yerimiz dar maalesef...
Bu yüzden anlatamıyorum..

Koca Reis..
Sevgili Kirali..
Selam,Saygı ve sevgiler...
Mekan..